Yazarın Malatya Cezaevi'deki yaşantısından yola çıkarak yazdığı bu roman, ölümünden sonra yayımlanmış. Romanda zaman zaman anlatıcı, zaman zaman baş karakter Murat (Kemal Tahir) konuşmakta.
Murat, siyasi tutuklu olup cezaevinde müdür, gardiyanlar ve hükümlüler tarafından saygı görmekte olan bir yazardır. Dışarıdaki hayatında çapkınca bir tabiatı olsa da cezaevinde, kadın gardiyan ve kadın hükümlülerin kendisine olan düşkünlüklerini suistimal etmeyecek kadar iradesine hakim bir kişidir. Elinden geldiğince mahkumlara iyilik etmeye, tavsiyeler vermeye çalışarak hapishaneyi onlar için katlanılabilir bir yer haline getirmeye uğraşır.
Akıcı, güzel bir kitap. Tavsiye olunur.
Bir akıllı ihtiyar, "Gençliğimizdeki kusurlarımızı, yaşlılığımızda biz akıllandığımız için bırakmayız. Maalesef onlar bizi yavaş yavaş terk eder", demiş.
Tomris Uyar, Fatih Özgüven ve Nazım Dikbaş'ın çevirdiği dokuz adet öyküden oluşan kitap, öykü türünü pek sevmeyen bir okuyucu olsam da hoşuma gitti. Öykülerin hemen tamamında ırkçılık eleştirisi var. Kahramanlar genellikle dar kafalı sıradan faşistler. Irkçılığın geniş kitlelerce nasıl da içselleştirildiğini, ırkçı kişilerin bu yaklaşımlarını nasıl da haklı ve doğal bulduklarını esprili bir dille hicvediyor. Öte taraftan yine öykülerin çoğunda anne kız arasındaki çekişme, daha doğrusu anlayışsız, küt kafalı anne modeli ön plana çıkartılmış ki yazarın annesiyle ciddi sorunları olduğunu düşünüyor insan. Üçüncü olarak dikkatimi çeken şeyse hemen her öyküde ölüm temasının olması ve şaşırtıcı sonlarla - öyküleri okudukça aslında buna alışıp şaşırtıcı sonları tahmin edebiliyor insan - bitmesi.
Akıcı bir üslupla yazılmış öykülerden oluşan kitap bir günde okunabilir.
Yazarın okuduğum ilk kitabı. Öncelikle ifade etmem gerekir ki zekice kurgulanmış, usta bir kafadan çıkmış bir kitap. Yazarın diğer eserlerini de okuma isteği uyandırdı bende. 1981 yılında yaşadığı - duyarsız kaldığı, şahit olduğu, engellemek için hiçbir şey yapmadığı - bir olaydan sonra bilimkurgunun konusu olabilecek bir tarzda bulaşıcı bir hastalık - bildiğimiz fiziksel değil, ama ruhsal ve öldürücü - kapan baş karakter, bu hastalık nedeni ile ona aşık olan her kadının ölmesine neden olur.
Bu distopik durumun yanı sıra, karakterimizin sıradan, benmerkezcil yapısı öylesine rezil bir seviyededir ki acıma, empati, fedakarlık gibi kavramlar yanına bile uğramaz. Bir antikahramanın hikayesi olarak gördüm.