Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalp ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana.
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan… #saygıylaverahmetle
Heyecanlarımı hep gelecek günler için saklamıştım; babam öldüğü zaman yeteri kadar üzülmemiştim, mezarın başında küçük ayrıntılara takılmıştım.
Bir ağacı, kuşu filan seyrederken değil, düşünürken sevmiştim. Hayır, belki de kendimi yaşanacak güzel günler için saklamamıştım; belki de sadece duygularımda biraz geç kalıyordum.
Babam öldükten iki yıl sonra bir akşam üzeri, biraz üzülür gibi olmuştum.
Bazı kitapların da yıllar geçtikten sonra anlamlarını sezmeye başladım. Babam ölmüştü. Eski kitapları da okuyamazdım artık. Bu konularda kendime fazla etki edemedim.
Kötü bir öfke kaldı geriye; bahçedeki otların düzenlenmesine yararı olmayacak acı bir öfke... #iyikidoğdun
Birini sorma gün gelir ben söylerim
Daha usta olurum daha yiğit o zaman söylerim
Bu kırgın karanlığı bir ışıtalım ilkin
Yeniden şehirler kuralım şimdikilerine benzeyen
Baştan başlayalım susamlara ekmeklere denizaşırılarına
sevmelere...
+İşiniz nedir?
-Sayarım, bayım.
+Ne?
-Sayarım. Derim ki:
Bir: deniz,
iki: gök (ah, ne de güzeldir),
üç: kadınlar,
dört: çiçekler..
+ Öyleyse bunun sonu saçmalık.
- Tanrım, siz sabah gazetenizin düşüncesine önem veriyorsunuz, ben ise dünyanın düşüncesine....
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
- öyle gibi de görünüyor -
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani...
( 3 Haziran 1963 )
Dağın pulat yüreğine işledim
Şimşeğin masmavi usturasına
Sevdanı usul - usul
Sevdanı mısra - mısra
Lo ben seni hapislerde sevmişim
Ben seni sürgünlerde
Yurdum benim
Şahdamarım...
( 2 Haziran 1991)