Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

CeydanınCezvesi

CeydanınCezvesi
@cydcyd
Yüksek Lisans
İstanbul
40 okur puanı
Nisan 2020 tarihinde katıldı
Sözde muhafazakar sayılabilecek 19. yy toplumu, kimin adına hangi fikre hizmet ederek böylesine baskıcı ahlak anlayışı talep ediyordu.? Kendisi zevk içinde yüzüp , aşırı maddiyatçı davranarak ticari kaygılar besler ve üzerine eski dindar yüzyıllardaki büyük inancın gölgesi bile düşmemişken kendi toplumunu yasaklarla tüm bu haklardan mahrum bırakmaya kalkması mümkün değildir. Hoşgörü bayrağını kültürün ve medeniyetin doruk noktasına bir kez dikenin artık bireyin ahlak anlayışına hükmetmeye hakkı yoktur.
Reklam
Ben tüm teçhizata rağmen yıldızların yüksekliğine bakarak yönümü tayin etmek istedim
-“Sizin Tanrınız bir bahçenin ortasına bir elma ağacı koyar ve der ki, ‘hey arkadaşlar ne isterseniz yapın, ama bu elmayı yemeyin.’ Sürpriz, sürpriz, elmayı yerler ve o da saklandığı çalının arkasından fırlayarak bağırır ‘yakaladım, yakaladım.’ Oysa yemeselerdi de sonuçta bir şey değişmeyecekti.” Dedi Ford. -“ Niye değişmesin?” -“Çünkü eğer karşındaki, kaldırıma içinde tuğla bulunan şapkaları bırakmaktan hoşlanan bir zihniyete sahipse, gayet iyi bilirsin ki bundan vazgeçmez. Er ya da geç seni gafil avlar.”
Sayfa 325Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Din ve ahlakın toplumsal belirlenimi
İyi insanlar olmak korkuya bağlanır. Böylece dinin psikolojik düzlemde korku duygusu ile temellendirilmesi gerektiği ortaya çıkar.
Din ve ahlakın toplumsal belirlenimi
Tanrı inancı ile ahlakilik ilişkisine sosyolojik açıdan bakıldığında, bireylerin dindar oldukları için değil, toplumsallaşma sürecinde ahlak kurallarını içselleştirdikleri için ahlaklı yani uyumlu davrandıkları anlaşılmaktadır. Bu durum din veya tanrı inancı olmayan bireylerin neden ahlaklı davranabildiklerini açıklamaktadır.
Reklam
Ahlakın ve Sosyalliğin Biyolojik Kökenleri
Bir grup ya da bir kabile olmanın oldukça ötesinde insanlığı bekleyen bu global tehditlerle iç içe yaşadığımız modern dünyada kabile içgüdüsü ile davranmak, ırkçılık ve tarafçılık yapmak gibi bir lüksümüz yok. Kabile yaşamını uzun zaman önce terk ettik. Yaklaşık on bin yıldır şehir yaşamına adapte olduk. Bunu takiben artık tüm dünyada tek bir nüfus gibi yaşıyoruz. İnsanın geldiği bu yeni medeniyet seviyesi artık onun tüm insanlığı kendi grubunun üyesi olarak görmesini sağlayacak bir noktaya geldi. İçimizdeki kabilenin sınırlarını tüm insanları içine alacak şekilde genişlettiğimizde, bu dış tehditlere karşı birlikte başarılı bir mücadelenin verilmesi mümkün olabilir.
Ahlakın ve Sosyalliğin Biyolojik Kökenleri
Doğa sadece güzelliklerden ibaret değildir. Güzel olan yanları dışında doğada hastalılar, bozukluklar ve acımazsız bir yaşam mücadelesi de bulunmaktadır. Bu durum bedensel olduğu gibi karanlık bir yüzü de vardır. Bu nedenle doğa yasalarına doğrudan dinsel yorumlarla bakılmasının ve bütün sürecin tanrıya atfedilmesinin yanlış tarafı, kötülüklerin de tanrının ürünü olduğu düşüncesinin ortaya çıkmasına neden olmasıdır. Bu, dini bakış için de yıkıcı olabilmektedir.
Ahlakın ve Sosyalliğin Biyolojik Kökenleri
Din olmazsa ahlak olmaz düşüncesi doğru değildir. Ahlak ve fedakarlık kavramları, doğa yasaları üzerinden şekillenmektedir. Canlılığın ortaya çıkışı nasıl olduysa, ahlak da anı biyolojik evrimin temel yasaları ile ortaya çıkmıştır. Temel ahlaki yasların insanda olduğu gibi tüm sosyal canlılarda izlerini görebiliriz. Ayrıca kültürel dönüşümlerle şekillenen, gruptan gruba değişebilen ikincil ahlak yasaları da bulunmaktadır. Bunlar biyolojik evrimin süratinden daha hızlı bir dönüşümle gelişmiş insanda diğer canlılardan farklı olarak daha ileri noktalara ulaşmıştır.
Tabular ve Heyecanlardaki Ambivalans
Wundt, tabuyu insanlığın yazıya dökülmemiş en eski kanunu olarak niteler. Yaygın kanıya göre, tabu tanrılardan daha kadimdir ve dinlerin ortaya çıktığı dönemlerden öncesine dayanır.
Totem nedir?
Avustralyalılarda (yerli,ilkel toplulukları) eksik olan tüm dini ve sosyal kurumların yerini “totemcilik” alır. Avustralya kabileleri, her biri kendi totem’inin adını taşıyan aşiretlere, yani klanlara ayrılmıştır. Genelde eti yenebilen, zararsız ya da tehlikeli, korkulan bir hayvan, nadiren de bir bitki ya da doğa gücüdür (yağmur, su) ve totem ile tüm kabile arasında çok özel bir ilişki vardır. Totem her şeyden önce kabilenin atası, ayrıca kehanetler gönderen koruyucu ruhu ve yardımcısıdır; başkası için tehlikeli olsa bile kendi evlatlarını tanır ve sakınır.
I. MakaleKitabı okudu
Reklam
“İlkel toplumların”, “vahşilerin” hayatında çok önemli yer tutan tabular ile nevroiklerin kendilerine koydukları obsesif yasaklar arasındaki benzerlikleri konu alan Totem ve Tabu “insanların uykusunu kaçıracak” bir eserdir.
İş Kültür YayınlarıKitabı okudu
Michelangelo Buonarroti - Maniyerizm
Michelangelo, Sistine Şapeli’ndeki freskleriyle yalnızca Rönesans resim sanatının temelini sarsmakla kalmayıp yeni bir akımın doğuşuna öncülük etmiştir: Maniyerizm. “Üslupculuk” olarak da bilinen bu resmetme ekolünün, Rönesans ve Barok dönem sanatı arasında bir köprü olduğunu söyleyebiliriz.
Sistine Şapeli - Roma Vatikan
Kısaca Sistine Şapeli’nden bahsedelim. Önemi nedir bu şapelin? Hatta şapel nedir? Bu soruyu yönelttiğimizde “kilisenin küçüğü” yanıtı öylece çıkıverir. Ancak sanat tarihinde böyle bir tanımlama yapmak, en basit ifadeyle komiktir. Şapelleri farklı kılan en önemli şey “özel” ibadet alanları olmalarıdır. Yani halka açık değildir bu yerler. Kişiye veya bir aileye özel olarak yapılırlar. Günümüzde halka açılanlar olsa da ilk yapılma amaçları bu değildir. Geçmiş yüzyıllarda daha çok imparatorların ve hükümdarların kullandığı özel ibadet yerleri olmuşlardır. Ayrıca önemli azizlerin adına yapılmış şapeller de vardır. Sistine Şapeli ise Vatikan’da Papalık Şapeli olarak bilinir. En önemli özelliği ise yeni bir Papa seçmek için bir araya gelen kardinallerin toplandığı yer oluşudur.
Leonardo da Vinci - Son Akşam Yemeği
Dan Brown’un Da Vinci Şifresi adlı romanı sanatçıyı ve bu eseri tüm dünyaya tanıtmış oldu. (...) Pek çoğunuz reklamın iyisi kötüsü olmaz diye düşünüyorsunuz, (...). Ancak Dan Brown’un bu romanda ‘Son Akşam Yemeği’ hakkında pek çok yanlış bilgiyi kafamıza kazıdığı bir gerçek.
LEONARDO Dİ SER PİERO DA VİNCİ
Usta sanatçılar atölyelerinde genç çırakları eğitiyor ve böylece yeni sanatçılar ortaya çıkıyor. Ustalar, çırakları yatılı olarak alıyor ve hem para kazanıyor hem de bedava işgücüne sahip oluyorlardı. Verrochio’nun atölyesinde Leonardo ile yetişen çoğu sanatçı ileride Rönesans’ın ustaları olacaktı...
63 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.