Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Deniz Çınar

Evet, yalnız ben değil, her bir insan dahi tıpkı benim gibi bir muamma olarak doğar ve bir bilmece olarak ölür.
Reklam
Simdi bakalım şu modern insanlar arasında yalnızlık çekenlere... Onlar için var mı yalnızlık? Yahut yalnızlık denilen şey sahiden var mı? İnsanların yalnızlık dedikleri şey, adını koymaya çekindikleri ya da artık adını bile unuttukları bir başka şey mi acaba? Dağ başındaki çoban, ormandaki avcı, bulundukları yerde insan olarak tek başına kaldıkları halde "yalnız" değiller; insanlardan uzak yaşamayı bile isteye seçmiş bir kimseye yalnızlık içinde değil de "inzivada" diyoruz. Buna karşılık, büyük şehirlerde çok sayıda benzeriyle birlikte, onlarla yanyana yaşayan insanların, her günkü sıkı ve birbirine bağımlı ilişkiler içine gömülmüş İnsanların yalnızlık içinde olduğunu söyleyebiliyoruz. Öyleyse yalnızlık adını verdiğimiz şey, insana dışından gelen bir şey değil. İnsan, yalnızlığı içinden türetiyor, insanların içini kaplıyor yalnızlık.
Dünyaya gelmek bir saldırıya uğramaktır. Doğan bebek havanın ciğerlerine olan saldırısının verdiği acıyla haykırır. Soğuk saldırır bize, sıcak saldırır. Bir gün son nefesimizi verdiğimizde bize yapılan ilk saldırıyı tamamen püskürtmüş oluruz. Savaş bitmiştir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kontrol et ki elinden sıyrılıp kaçmasın fırsat buldukça övdüğün naif hayatın.
Kendime ait bir tarzım, hayata bakışım var mı bilmiyorum. Görünen o ki var bir şeyler. Görünür olma ihtiyacı bu demek ki. Kendime bile yansıtmalıyım kendimi. Kendimin yansıması olmalıyım yine kendime karşı. En nihayetinde eksilerek kendime dönmüş olmalıyım. Belki de ömür bunun için var. Fakat tecrübelerim şunu söylüyor ki insan kendisini eksilttikçe kendisindeki fazlalığı da görmeye başlıyor. Bir devri daim söz konusu. Yokluğumu idrak ediyorum var olduğumu ispatladıkça. Artık adını koyamadığım bir şeyi özlüyorum durmadan. Bir zamanlar her şeyi bilir gibiydim, her zaman her şeyi görür gibiydim, şimdiyse boş bakan gözlerimi dünyada gezdiriyorum. O bilmediğim halim dışında hiçbir şeyi görmez oldum. Üstelik sadece durarak yaptım bunu. Zaten meseleler ve hayat durma noktasına kendiliğinden geliveriyor, siz istemeseniz de. O noktada yine siz istemeseniz de durmaya başlıyorsunuz. Durmaktan başka yapacak hiçbir şeyim olmadığı halde durmayı tercih ettim. Durduğum halde durmak istedim. Bunu fark edemezler, içimdeki durma isteğini. Durduğum sürece bunu anlayamazlar, tahmin edemezler. Benim tek galibiyetim bu saydamlıktır. Sahip olduğum en belirgin şey."
Reklam
Sevgilim, Her gün kötücül bir düşü kurmak ve onu taşımak artık kılgıyı gerektiriyor. Sana böyle bir yük bırakmak istemezdim ama sen akıllı ve güçlüsün çabuk unutursun. Bu durumdan kimse kimseyi ya da kendini sorumlu, suçlu saymasın çünkü suç yok yalnızca ırmağın akışına bir müdahale söz konusu! Her anın niye’sini sorgulayan bir varlığın saygısızlığını yok etmek için kararlaştırılmış bir eylem bu! Çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte! Bu tükenişle hiçbir yeni yaşama başlanamaz, bu nedenle tüm sevdiklerime elveda diyorum. Beni bağışlayın! Bunu en çok annemden babamdan ablamdan ve Kağan, senden diliyorum. Dostlarımdan da! Nilgün Marmara Önal Seni hep sevdim Kağan! Hoşça kalın! P.S.1 Cenaze töreni istemiyorum, mümkünse yakınız lütfen! P.S.2 Kuşlar ölünceye kadar iyi bakınız onlara. 3. Sahneden çekilirken yaşamıma karışmış herkesi selamlıyorum. 4. Kağan arzu edersen ileride, daktiloya çekilmiş olan şiirleri bastırabilirsin.
Ortalama bir milyoner üzerine yeni bir takım elbise giymiş bulaşıkçıdır. İkisinin yerlerini bir değiştirin, abrakadabra hangisi yargıç, hangisi hırsız? Ancak sıkıntı şu ki aslında zeki ve kültürlü fikirlere sahip olması beklenecek insanlar asla yoksullarla bir araya gelmez.
Çünkü çağımızda umutsuzluk; denizleri, duvarları, tüm somut veya zihinsel sınırları aşarak yayılıyor ve önüne set çekmek kolay değil.
Hırıstiyan geleneği içinde yer alan ülkelerde, İslam’a karşı takınılan tavır şüphe sözcüğü ile ifade edilebilir. Bunda tek neden terörizm değil; yer küreyi ele geçirme konusunda aynı ihtirası paylaşan iki fetihçi din arasındaki rekabetten doğmuş daha kadim bir güvensizlik söz konusu.
İslam’ın ağır bastığı ülkelerde, diğer dinlerin mensupları en iyi koşulda ikinci sınıf vatandaş, çok daha sıkça da parya ya da günah keçisi muamelesi görüyorlar; üstelik yıllar geçtikçe bu durum düzeleceğine giderek bozuluyor.
Reklam
"İnsan neyi anlatabilir? İnsan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.”
Bizler kötülüğün küçük tanrıları... Kendi ölüsüne secde edenler... Yaşarız bizim diye, başkalarının biçtiği bir hayatı...
Sayfa 43
“Bir gün gelecek ki, “ diyordu içinden. “Aşkı bulacağım diye beslediğim o cılız ümit de sönüp gidecek bir gün! Ya gençliğimi yahut hiç değilse olgunluk çağımı anlayıp tadamadan ihtiyarlık gelip çatarsa nice olur halim? Ya gün gelip de ne yaşadım ne de bundan sonra yaşayabileceğim demem gerekirse? Ben korkunç bir şansızlığın mı kurbanıyım, yoksa bütün insanlar birlik olmuş yalan mı söylüyorlar? “ Ve Anastasio kötümser oldu.
“Küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı önümüze. Hangi birini yenebilirdik bunca olanaksızlık içinde. Umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi öğrendik böylece...”
“Şimdi, neden bir takım politikacıları seyis atına benzettiğimi anlamışsınızdır. Çünkü bunlar, kendi kendilerine yürüyemezler, koşamazlar; ille önlerinde, gölgelerinden gidecekleri başka bir politikacı bulunacak.”
59 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.