Tam kapıdan çıkmak üzereydi ki Dr.Mavi'nin sesini duydu:
"Yıldızlar gece çıkıyor.yıldızları görmek isteyen insan geceye razı olmalı hayatının yıldızlarına ulaşmak istiyorsan içindeki geceye razı olmalısın."
Bir odada iki kişi buluştuğunda diyor, William James, aslında altı kişi vardır.
"kendimi gördüğüm halimle ben,
onun beni gördüğü haliyle ben,
benim onu gördüğüm haliyle o,
onun kendini gördüğü haliyle o,
gerçekte olan ben,
gerçekte olan o.."
Hz. Mevlânâ'nın (bizlere talim için) ettiği dualardan biri şöyleymiş, " Allah'ım içimi dışıma benzet. Buna gücüm yetmezse, Ya Rabbi, dışımı içim gibi et."
Namazdaki bedenimiz farklı kısımlarda, farklı Arapça harfleri temsil eder. Kıyamdayken "elif" rükûdayken "dal" ve diz üstüne çöküp sonra da secde ettiğimiz zaman da "mim" harfine benzeriz. Bu harfleri yan yana koyduğunuz zaman da "Âdem" yazar ki " İnsan" demektir.
Yeryüzünün kâinattaki yeri, okyanustaki bir damla, çöldeki bir kum tanesi ya da Amazon ormanlarındaki bir yaprak parçası kadar bile değil. Bir Güneş bir yıldız, bir yıldız bir kar tanesi. Bunun ayırdına varan insan yaratılanların ve yaratılacakların, öteki dünyaların, bedenden sonra başlayacak ebediyetin gerçekliğinden şüphe eder mi? Katlanarak devam eden bu zenginliği gökyüzündeki milyonlarca yıldızı gören insan Kadr-i Mutlak'ın kudretinden titremez ve yine o kudrete güvenmez mi?
Kral, Kolombus'u başından savarken, "Böyle bir delilik ancak Türklerden beklenir!" dedi.
O anda Kolombus'un beyninde, o ana kadar hiç düşünmediği bir fikir belirdi.
Belki de kral haklıydı. Belki de Kolombus şansını İstanbul'da denemeliydi!
...hayatın faniliğini bir an olsun unutmamak için başlarının tepesinde kefenlerini taşıdıklarını düşünürler. Sarığı açtın mı kefen, sardın mı serpuş olur.
Sen hiç kafanda ölümü taşıdın mı Şehzade? Ölümle gezdin mi?...
"Dünya hayatının ne olduğu," dedi Hamdullah,
"En iyi kabristanlarda anlaşılır. Ciddi ciddi adama anlatır bu kitabeler (mezar taşları) hayatın ne olup ne olmadığını."