Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Dilay

"Ben gencim, yirmi yaşındayım; ama hayat namına ümitsizlikten, ölümden, korkudan, bomboş bir sathiliği ıstırap uçurumlarına zincirlemekten başka bir şey bildiğim yok. Milletlerin birbirine karşı itildikleri; susarak, cahilce, delice, uysal ve masum birbirlerini öldürdüklerini görüyorum. Dünyanın en zeki kafalarının, silahları ve sözleri, bu işleri daha ustaca yapmak, daha devamlı kılabilmek için icat etmiş olduklarını görüyorum. Bunu burada, karşı tarafta yaşımın bütün insanları, bütün dünyada benimle birlikte görüyor; benim neslim bunu benimle birlikte yaşıyor. Günün birinde karşılarına dikilsek de hesap sorsak, ne derler babalarımız? Bir gün gelir de harp biterse bizden ne beklerler? Yıllar yılı bizim işimiz öldürmek oldu. Hayatta ilk mesleğimiz bu oldu. Hayat namına bildiğimiz şey ölümden ibaret. Bundan sonra artık ne olabilir? Bizim halimiz nice olacak?"
Reklam
"18 yaşındaydık. Tam yaşamaya ve dünyayı sevmeye başlamıştık ki bizi dünyayı yok etmekle görevlendirdiler. İlk bomba bizim yüreğimizin içinde patladı. Çalışma, çaba, ilerleme dünyasıyla ilişkimiz kesildi. Böyle şeylere inanmaz olduk. Biz yalnızca savaşa inanıyoruz artık."
"Asker ateş altında kendini boylu boyunca yere attığı zaman, ölüm korkusuyla yüzünü toprağa bastırıp, ellerini ayaklarını yere geçirdiği anda toprak onun biricik arkadaşı, kardeşi, anasıdır. Asker, korkusunu ve iniltisini toprağın sessizliği ve güvenliği içinde dindirir. Toprak onu bağrına basar, ona yeniden can verir. Bu yeni hayatın süresi bazen birkaç saniyeciktir. Sonra bir bomba düşer... Ve o zaman da toprak kollarını askere sonsuzluklar boyunca açar."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
""Kropp ise bir filozoftur, teklifi şu: "Savaş dediğin, bir tür halk şenliklerine benzemeli. Boğa güreşlerindeki gibi çalgılı, biletli olmalı. İki memleketin bakanları, generalleri banyo donlarıyla, ellerinde sopalar, sahaya çıkıp birbirlerine saldırmalılar. Sağ kalan hangi memlekettense, o millet galip sayılmalı. Bu, hem daha basit, hem de daha iyi. Burada onların yerine biz dönüşüyoruz." Teklif hoşumuza gidiyor. Derken konuyu değiştiriyor, kışladaki talimlere geçiyoruz. ""
"Onlar onsekiz yaşındaki bizleri yetişkinler dünyasına; çalışma, görev, kültür, ilerleme dünyasına; geleceğin dünyasına ileten yol göstericiler olmalıydılar. Biz zaman zaman, onları alaya aldık, onlara ufak tefek oyunlar oynadık, ama temelde inanıyorduk onlara. Daha geniş bir anlayış, daha insanca bir bilgi, düşüncelerimizde, temsilcileri oldukları otorite kavramıyla birleşiyordu. Şu var ki gördüğümüz ilk ölü, bizdeki şu inancı paramparça etti. Yaşımızın onların yaşından daha saygıdeğer bir yaş olduğunu anladık; onlar bizden sadece laf ebeliğinde, becerikli oluşta üstündüler. İlk yaylım ateş, bize onların yanlışını gösterdi; onların bize öğrettikleri dünya görüşü, bu bombardıman karşısında yıkılıverdi. Onlar hala yazıp söylerken, biz hastaneleri, can çekişenleri görüyorduk; onlar devlete hizmeti en büyük erdem diye nitelerken biz artık ölüm korkusunun daha baskın olduğunu anlamış bulunuyorduk. Ama yine de isyan etmedik, askerden kaçmadık, korkak olmadık. -Bütün bu sözleri onlar öyle bol kullanıyorlardı ki!- Biz vatanımızı onlar kadar seviyor, her hücumda cesaretle ileri atılıyorduk. Ama şimdi ayırtediyoruz; birdenbire görmeyi öğrendik, onların dünyalarında hiçbir şey kalmadığını gördük. Ansızın korkunç bir şekilde yapayalnız bulduk kendimizi; ve bu işi bir başımıza halletmek zorunda kaldık."