Çocuklara bakarken gözlerindeki ışık ne olursa olsun sönmüyor. Çünkü kliniğe girmek kalpten kalbe, gözden göze bir dalga gibi yayılan ruhun içine girmektir.
Artık çocuk olmadığımı biliyordum ama "yetişkin" de değildim. Çocukluğun neşeli umursamazlığı ve yetişkinliğin acısı ve hayal kırıklığı arasında asılı kalmıştım.
Zihnime, kendini ifade etme şansını verecek olan şey başlamıştı. Evet dudaklarımla konuşamıyordum ama şimdi sözlerden daha kalıcı şeylerle konuşacaktım ; yazılı sözcüklerle.
Kendi dünyama hapsolmuştum, diğerleri ile iletişim kuramıyordum ; varlığımı onların varlığından ayıran, beni onların hayatları ve faaliyetleri dışında tutan camdan bir duvar vardı sanki.
"Şeytan atını ne kadar hızlı sürerse sürsün hedefe varmadan bacağını kırar." Benzer biçimde, hikayemizdeki kötücül gidişat da sevindirici bir sona ulaşacak.
Biri kolayca bedenini sunuyorsa bunu teşekkürle karşılamak yerine, sadece masumiyeti bağlılıkla sevebilecekmiş gibi davranırlar. Fakat bir kadın masumiyetini savunduğu zaman da koruduğu şeyi elinden almak için çıldırırlar.