Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

e.

Oyuncak insan yavrusunun ilk kitabıdır; hayat dersi aldığı ilk kitap... Hatta kitaptan ve dersten daha "tabii", meyli, ayni işe yarayan oyuncağıdır. Sevinmek, kırmak, tamir etmek, çalışmak, öğrenmek gibi fıtri duygularını ve kabiliyetlerini oyuncakla idman eder; hayat antrenmanı oyuncakla olur. Medeniyet oyuncağa daima ehemmiyet vermiştir.
Sayfa 154
Reklam
Analık güzel şeydir; çocukluk güzel şeydir; ikisi yan yana gelince katmerli güzel şeydir. Katmerli sümbül ve şayet olabilirse katmerli şiirdir.
Sayfa 153
Bilhassa geceleyin, mehtap ışığında damlar düşündürücü oluyor; korkunç oluyor. Abdülhak Hâmid'in “Dışı sükût ile dolu, içi mahşer" sözünü hatırlatan bir mana alıyor. Geceleri damlar dirilerin barındığı, merdivenle çıkılan kabarmış toprak altlarıdır; nefes alan mevtaların inleridir. Rüya nedir? Kafamızın, ölmediğini anlatan nefes alışı değil mi?
Sayfa 149

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
e.

e.

, bir kitap okudu
79 syf.
·
Puan vermedi
Kuşlar da Gitti
Kuşlar da GittiYaşar Kemal
7.8/10 · 13,7bin okunma
Reklam
İnsan doğuşuna ve huyuna göre dört mevsimden birine mensuptur yahut bir günde birinde ötekine geçer. Bina ve mobilya üsluplarında da ben dört mevsimi bulabilirim. Mesela kat kat örtülmüş, loş, külfetli, izbe olan gotik, kıştır; ferah, aydınlık, temiz ve mermer yonan, yazdır; renk renk mozaikleri, altın ve gümüş resimleri, süslü kandilleriyle Bizans mabedinde bir bahar israfı vardır. Bizim çinilerimiz, tahta tavan ve duvar tezyinatımız göz ısırmayan kibar renkleriyle bir sonbaharı andırır.
Sayfa 146
Baharı insan bir şiirde, bir heykelde, bir roman sayfasında, bir maşuka sözünde, bir hoş sohbet nüktesinde de bulabilir. Zevk veren her şey biraz da bahar getiriyor demektir. Mademki bahar bir açılıştır, havanın, çiçeğin, yaprağın, ışık ve rengin açılışı, zekânın ve ruhun açılışı neden bahar sayılmasın?
Sayfa 145
Çocuklarımıza aldığımız şeyleri yarıya düşürüp onlarla geçirdiğimiz zamanı iki katına çıkarırsak bambaşka bir ebeveynlik yolculuğumuz olur.
Sayfa 106
Cinsel şiddet mağduru çocuklarda pek çok şema oluşur. Bu şemaların içinde korku, acı, yas, utanç ve suçluluk birlikte yer alır. Çocuk, yaşadığı şeylerin tekrar yaşanması kadar bunun duyulacağı korkusuyla da utanç ve korku yaşar. Gözüne baktığı herkes sanki yaşananları gözünden anlayacakmış gibi ürkek ve çekimserdir. Cinsel şiddetin en büyük işareti çocuğun göz temasını kesmesidir. Çocuk hatalı bir şey yapmış gibi suçlulukla başını önüne eğer, gözlerini saklar, içe dönük davranışlar sergiler.
Sayfa 95
Anne babalar çocuklarından her açıdan büyük ve güçlüdür. Bu ilişkide uygulanan şiddet orantısız ve zorbacadır. Yetişkin ilişkisinde şiddet olduğunda bu iki yetişkin arasında yaşanan bir durumken, ebeveyn-çocuk ilişkisinde ise bir yetişkinden kendini koruyamayacak, şiddetten kaçamayacak ya da kurtulmak için çözüm üretemeyecek kadar küçük bir insana şiddet uygulanmaktadır. Niyet ne olursa olsun, bu zorbalıktır.
Sayfa 90
Reklam
Çocukluğun en önemli işaretlerinden biri anne-babayı mutlak doğru kabul etmektir. Anne ne yapıyorsa, baba ne söylüyorsa çocuk için doğrudur. Fiziksel şiddet gören bir çocuk, bu can yakan tutumlari hak ettiğini düşünür. Sadece annesinin stresini kontrol edememesi, öfkesini yönetememesi, iletişim kabiliyetinin eksik oluşu nedeniyle böyle bir muameleye maruz kalıyor olabilecekken, çocuk için şiddet görmek demek, 'Ben böylesi kötü bir muameleyi hak edecek kadar kötü biriyim' demektir. İşte dayak yiyen çocuğu inciten şey de budur. Kendi hakkında edindiği bu değersizlik ve suçluluk inancıdır.
Sayfa 89
Eğer bugün çocukluğunda dayak yemiş bir anne olarak kendinizi çocuğunuza karşı tahammülsüz, sabırsız ya da öfkeli görüyorsanız bunun en önemli nedeni çocuk ruhunuzun ebeveyninden gördüğü şiddet davranışlarıdır. Bu kesindir.
Sayfa 86
Bana, 'Bir insanın kendine yapabileceği en büyük kötülük nedir' diye sormuş olsanız, 'Kendini kaybetmek/hiç etmektir' derdim. Çünkü kişiye Rahman-ı Rahim tarafından verilmiş en kıymetli hediye kendisidir. İnsanın kendisi, Allah'ın ona ruhundan bir parça üflediği, kendine has esma karmasıyla donattığı, aynı el izi, retina biçimi ya da dil izleri gibi yalnız kendisine özgün kılınan halidir. Bu nedenle insan kendi olabildiği ve kendini olduğu haliyle ortaya koyabildiği sürece mutlu ve huzurludur.
Sayfa 57
Küçük bir çocuk hayata karşı olabildiğince savunmasız ve bakım verenlerine karşı nihayetsiz derecede muhtaç olarak dünyaya gelir. Yemek, uyumak, boşaltım yapabilmek, temiz kalabilmek, güvende olmak, sevilmek gibi hayati tüm fonksiyonlarımız uzunca bir süre bir yetişkinin yardımıyla işlev görür. Bu denli muhtaç olduğumuz ebeveynlerimizin ihtiyaçlarımızı görmesine, anlamasına, koşulsuz bir kabulle ihtiyaçlarımızı gidermesine muhtacızdır. Bu öyle bir muhtaçlıktır ki, sadece bakım görmemiz yeterli değildir, aldığımız bakımı sevgi dolu bakış ve dokunuşlarla almamız şarttır. Altı değiştirilirken çıkan kokudan rahatsız olmuş gibi davranılan, yemek saatinde "Bir yese de başka işime baksam" enerjisiyle hızlı hızlı beslenen, emzirilirken varlığı fark edilmeyip bir yandan televizyona bakılan, bize ihtiyaç duyduğu anlarda "işim var" lafını çokça duyan, uyutulurken oflanarak puflanarak yatağa yatırılan, hatta "Çabuk uyu bakayım!" diye azarlanan, evdeki varlığı bir yükmüşçesine sürekli eleştirilen, beğenilmeyen, yaptıkları konusunda aşağılanan bir çocuk, içinde yıkıcı duygular hissetmeye başlar. Değersizlik, yetersizlik, suçluluk ve utanç bu duyguların başında gelir. Bunlar öylesi yıkıcı duygulardır ki, küçük bir çocuğun onları yönetmesi mümkün değildir. İşte tam da bu noktada bir Süpermen gibi bilinçdışı devreye girer. Yıkıcı duyguları açığa çıkaran olayları birer birer bohçalar ve oymaklı sandıklara kapatıp kilitler. Sandıkların anahtarlarını ise "zamanı geldiğinde" bize geri vermek üzere kendinde muhafaza eder.
Sayfa 38
104 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.