seni görünceye kadar gönlüm her vakit kayıplar arasında, her vakit mezarlar içinde gezerdi. seni gördüm. sanki başka dünyaya geldim. o zaman hayatın ne demek olduğunu anladım. o zaman insanın ne demek olduğunu anlamaya başladım. önceden yaşamak nedir, bilmezdim. yine yaşamayı herkesten fazla severdim. şimdi hayatımın değerini iyice biliyorum. yine senin için ölmeyi yaşamaya tercih ediyorum. hakikatsiz, sen ölümü benden çok seviyorsun, ben de seni canımdan çok seviyorum. vefasız, beni bırakacaktın da mezarın kucağına koşacaktın, öyle mi? benim dünyada senden başka canım olmadığını bilmiyor musun? sen kaybolursan zekiyeciğinin ayakta gezer bir cenaze kalacağını hiç hatırına getirmedin mi?
nineciğim! nineceğim! kara topraklarda yanacağına kızının yanında bulunsan ne olurdu? aç kollarını, aç! kucağını aç! ah! üşüyorum. korkuyorum. kendi kendimden korkuyorum. kucağını açamazsan bari mezarını aç da ben de bir tarafına sokulayım.
gönlün sana üstün geliyor. sen beni bir kere gördün. ben seni bir kere gördüm. işte, gönlümüzü ikiz yaratılmış. işte, Allah seni bana, beni sana vermiş. işte sen can, ben vücut! sen aşk, ben gönül! sen güzellik, ben aşk! senz güneş gibi, yüzüne baktıkça gözlerimi yaş içinde bırakıyordun; ben, gölge gibiz senin, yalnız senin ayağının altında sürünüyorum. biz burada birbirimizden ayrılsak yarın birleşiriz. ayrı görünüyoruz. yine buluşuruz. ayrı sanılırız, daima biriz.