"Herkes ölünce ardında bir şeyler bırakmalı, derdi dedem. Bir çocuk, bir kitap, bir tablo, inşa edilmiş bir ev veya duvar, yapılmış bir çift ayakkabı. Veya ekilmiş bir bahçe. Elinin bir şekilde dokunduğu bir şey, öldüğünde ruhunun gideceği bir yer olsun diye; böylece insanlar ektiğin o ağaca veya çiçeğe baktığında, sen orada olursun. Ne olduğu önemli, dokununca onu değiştirdiğin ve ellerini çektiğinde sana benzeyeceği bir şeye dönüştürdüğün sürece, derdi. Sadece çim biçen adamla bahçıvan arasındaki fark dokunuştadır, derdi. Çimleri biçen adam orada hiç olmamış gibidir; bahçıvansa bir ömür boyu orada olacak."
Artık mevsim kış,
Serin bir sabahın huzuruna eğilip,
Toprağı öpüyor yapraklar.
Her şeyin rengi soluk bu günlerde
Her şey kirli bir sarıya dönük.
Tozunu yuttuğumuz zamanın kollarında uyuyor şimdilik gençliğimiz.
Anılar eskinin rüzgarıyla aklımın kıyısına vurup duruyor.
Birbirine vuruyor herkesten saklı,
Kendi ikliminde kayıp, derin kabuklu yaralarımız…
İçimden akıp yükselen, özlemlerine değen ,
Derin bir kış hikayesi bu.
Çok güzel başlangıçlar vardır ,çok güzel sonlar da vardır. Ama mütemadiyen sürüp giden bir güzellik yoktur. Mutluluk bir beklentiden ibarettir ve beklenti gerçekleştiği andan itibaren yerini alışkanlığa, duyarsızlığa ve kaskatı ölüme bırakır. Mutluluk bir andır o anı kaçırmamalı...
Hayatta bazı cümleler vardır. Kurulmaması gereken cümleler. Duyduktan sonra kulağından gitmeyen cümleler. Tekrar tekrar her seferinde dönüp duruyor insanın beyninde. Duyduğun için değil demek bir süredir bunu düşünüyormuş dediğin için insanın canını yakıyor.O böyle düşünüyormuş ama benim haberim yokmuş...
Ninem derdi ki...
Bekleyen, koşandan daha çok yorulur.
Koşanın ayakları yorulur, biraz da nefesi.
Bekleyeninse ömrü,ruhu, canı ,nefesi, ayakları , gözleri , hevesi...