Farklı hikayelerin kendi içinde barındırdığı bambaşka hayatlar. Aslında sürekli tanık olduğumuz ama umursamadığımız ve duymak istemediğimiz durumlar. Bir çırpıda okunabilir. Hikayeden hikayeye atlıyorsunuz. Tabi ki bazı hikayeler çok üzüyor. Bazıları da tebessüm ettirebiliyor. Selahattin Demirtaş'ın o insanın içini ısıtan dilini bu kitabında hissettim. Bazı hikayelerde olaylar çabuk gelişip çabuk sonuçlandı. Hani birşey izlerken biter de bitmesini istemezsiniz. Onun gibi hissettim. Bazı hikayelerinde kendi hayatından kesitler var. Bu kısımları sevdim. Toplumsal olaylara duyarlılığını zaten biliyorduk siyasi kişiliğinden. Bunu kitaba yansıtması ve bu olayları dile getirmesi etkiledi beni. Okumak isteyenlere, öneriyorum bu kitabı. Kolay değil şu zamanda böyle yazar kişiliğine sahip siyasetçi bulmak.
Düşünsene, sosyal ve sınıfsal açıdan yükselmek, atmosferden uzaya doğru ilerlemek gibi adeta. Yukarıya doğru gittikçe orda bulunan canlı sayısı azalıyor.
... ama insan hayal kurarken gözlerini kapatır, hiç kimse hayallerimizi görmesin diye yaparız aslında, gözlerimizi kapatınca kendimizden bile saklarız hayallerimizi. İçimizdeki gerçek biz, o hayaldeki biziz aslında...
Yaşadığımız anın dolar karşısındaki paritesini ölçmeden tadını çıkaralım. Alaçatı'da bir tek lahmacunun elli liraya satılıyor olmasına değil, alınıyor olmasına küfredelim.
-Yazarım sana.
- ''Yazma o zaman, o zaman bekliyor insan. E buraya çok az insan geliyor, çok insan gidiyor. Kalanda bekliyor ama bazen çok uzun bekliyor. Yani, hani mesela zannediyorsun ki yoldan birisi gelecek. Boş, uzun bir yol. Devamlı ona bakıyorsun. Sonra kimse gelmiyor. Yazma, boşver.''