Her gün, her saat hayata dört elle sarılmak, gelecekten yoksun olduğunu bile bile günübirlik yaşamayı sürdürmek, tıpkı hava olduğu sürece nefes almayı bırakmamak gibi karşı konulmaz bir içgüdüydü.
"Ben senin görünen yüzünü sevdim," diyor Neslihan. Gözleri kapkara, iri iri. "Umarsızlığını, herkesten başka olma isteğini, yenikliğini, mutsuzluğunu ve budalalığını; bunun ötesinde bir geçmişin olabileceğini hiç düşünmedim.
Bir konuk gibisin; hiçbir şeye katılmıyorsun. Tek yaptığın gözlemek. Bu da beni ürkütüyor..." Yatakta yoga yapar gibi oturuyor. İşaretparmağımı dizinde gezdiriyorum. "Budala olduğum doğru," diyorum, "ama yenik ve mutsuz olduğumu nereden çıkardın?" "Öylesin de ondan," diyor.
"Kaygı, mutsuzluk ve korku senin yapı taşların. Birlikte olduğumuz zaman bile tek başınasın." Gülüyorum.