Az, dediğin küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerle cümle var.
Herkesin öyle bir hikayesi yok muydu? Başlayıp da bitiremediği. Çünkü kimsenin dinlemediği... içine atmak diye bir şey varken, anlatmaya ne gerek vardı? İçine atıp sifonu çekmek varken. Alkolle dolu bir sifonu...
İşte kader hep böyle davranır bizlere, hemen arkamızdadır, omzumuza dokunmak için elini çoktan ileri doğru uzatmıştır, bizlerse hala, geçti gitti, gösteri bitti, yine aynı hikaye, diye homurdanıp dururuz.
Hani halının üzerine bir koltuk koyarsın, yıllar sonra o koltuğu kaldırdığında bir daha düzelmeyecek olan bir çukur kalır ya halıda. Ben o koltuktum onun hayatında. Kalkıp gittim ve onu yüreğindeki çukurla bıraktım.
Bir köy bakkalında hiç kimse, şehirlilerin tabiriyle “ Üstü Kalsın “ demez. Ama üstü kalır. Çok fena kalır. Topal Seyit iki paket sigara alır gider, onun hüznü bakkalda kalır.
Değmeyecek şeyleri kafaya takmamak çok önemlidir. Dünyayı kurtaracak olan şey budur. Dünyanın bazen berbat olduğunu ama bunun da doğal olduğunu kabul ederek yaşamak gerek. Çünkü her zaman böyleydi ve her zaman da böyle olacak.
Her şeyi iyi tarafından görmek gibi birşey iyi gibi görünse de gerçek şu ki hayat bazen çekilmezdir ve yapabileceğiniz en sağlıklı şey de bunu kabul etmektir.
Dünyanın en iyisi değilsin ki olsan da fark etmez; ölümsüz değilsin. Hepimiz biraz eksiğiz. Kimden ne kadar eksiğiz ya da neye ne kadar geç kaldık hayatta belli değil. Belli olan şeyse; hepimiz ölmeden önce o-yalanı-yoruz. Ölmeden önce o-yalanı-arıyoruz. Hayat bildiğin kaset; başa sarıyoruz, zora gelince saklanıyoruz.