O dakikada, Nasıralı Nebi’nin ruhundaki bütün esrar bana perde perde beliriyordu; onun; cüzzamlıları neden öptüğünü, sefil ve serserilerle neden düşüp kalktığını; neden toklar sofrasından kaçıp açlar çevresine sığındığını, neden dilencilerle beraber gezindiğini ve meczupların sohbetini neden akıllıların meclisine tercih ettiğini anlıyordum. O demişti ki: ‘Asıl mutlu açlardır, zira doyunacaklar. Asıl mutlu çıplaklardır, zira giyinecekler. Asıl mutlu zulüm görenlerdir, zira adalete kavuşacaklar.
Kitabı bir solukta okudum diyebilirim. Kitaptaki zaman kavramı okumaya başladığım havada kalmış gibiydi. Anlayamamıştım, okudukça oturuyor. Nedense kitap bana Çemberimde gül oya dizisini anımsattı. Baş kahramanımız günümüz ve geçmiş düşünceleri arasında mekik dokuyordu. Bir erkek gözünden bir kadın iç hesaplaşması bana kalırsa ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.
"İstanbul'dan insan manzaraları" kitabı en güzel özetleyen cümle bana kalırsa. Kitapta bir çok karakterin duygu ve düşüncelerine yetiştirilme tarzına, kısacası yaptığı bir hareketi neden yapıyor sorusuna çok güzel bir cevap alıyorsunuz. Günümüzdeki yaşantılara güzel bir ayna tutulmuş kitapta.
İnsanlara gülmek yakışır; bu yüzden objektife bakan herkes az ya da çok gülümser. Hiçbir hayvan gülmediği için belki de bu,insanların kendilerini yüceltmeleri anlamına geliyordur; gülmek bu yüzden seviliyordur.
"Gerçek her zaman iyi midir? Daha doğrusu gerçeği ortaya çıkarmak her zaman iyi sonuç verir mi, yoksa yaşayabilmeleri için,insanların sahte dünyalarına göz yummak daha mı doğru?"