“Mülkiyet:
Biliyorum ki ben,
Ruhumdan akıp gelmek isteyen düşünceler dışında
Hiçbir şeye sahip değilim.
Biliyorum ki ben,
Tatlı bir sevgiyi, küçük bir sevinci tattığım anlar dışında,
Hiçbir şeye sahip değilim.”
Önceki gün Sezar, Marcus Lepidus’la yemek yemişti ve her zamanki gibi mektup yazarlarken, mevzu en iyi ölümün hangisi olduğuna denk düştü ve Sezar, herkesten önce davranıp, “Beklenmedik olan” dedi.
Bizim dikkatimizi çeken bir rüya türü vardır. Kabustan söz ediyorum. İngilizcesi nightmare’dir ve gece kısrağı anlamına gelir. Bu sözcüğün sesi Victor Hugo’da gecenin kara atı metaforunu doğuracaktır, çünkü, etimologlara göre, kabus kurmacaya ya da gece masalına denktir. Almancada kabusa verilen Alp adı elf’i ima eder; yani, uyuyanın aklını çelen ve ürkütücü görüntüler gösteren şeytanı belirtir. Yunanca terim olan Elphialtes de benzer bir batıl inançtan türemiştir.
İnsanlık tarihi başından beri aşağılık duygusu ile kibrin çatışmasından ibarettir. Bilgelik orta yolu arar ve bu cüretkarlığın bedelini demon ve hayvanla olan şüpheli bir yakınlıkla öder, bu yüzden de ahlaken yanlış anlaşılmaya müsaittir.