Saramago’nun okuduğum ilk kitabı. Başka işlerin çokluğu ve kitabın, aynı anda başka kitaplarla birlikte okunuşu, bitmesinin biraz zaman almasına neden oldu. Ancak bunda kitabın dilinin de etkisi yok değil. Okuması kolay bir kitap değil, bana göre. Orijinal bir hikaye ve fikre sahip olsa da, fazla sürükleyici de değil. Ancak Saramago’yu okunur kılan, hikayesini anlatırken bir yandan da etrafındaki sosyal, siyasal, ekonomik olaylara da gerçekçi bir şekilde dokunması olsa gerek. Büyülü gerçekçiliğin en önemli isimlerinden Saramago, bu kitabında orijinal bir fikirden yola çıkarak, anakaradan kopup giden İber yarımadasında birbirlerinden farklı beş insanın yol hikayesini anlatmakta. Bir yandan bu yarımadada böyle bir durumla karşı karşıya kalan insanların nasıl davrandıklarını anlatırken, diğer yandan da Avrupa ile Amerika arasında kalmış İspanya ve Portekiz’in yönü hakkında da fikirler sunmakta. Kitabın 1986’da İber ülkelerinin AB’ye dahil olma süreçlerinde yazılmış olması sürpriz değil. Öyle ki kitapta, Saramago’nun kendisi de soruyor: “... yani aradaki uzaklığa karşın, Avrupa’yla olan doğal bağlarını korumalı mıydı, yoksa onları tamamen koparmadan kendisini daha çok büyük Kuzey Amerika Devleti’nin ideallerine ve kaderine mi adapte etmeliydi.” (s. 289). Kitabı “ilginç” olarak tanımlayıp, sonraki Saramago kitabına kadar, bu kitaptan uzaklaşıyorum.