Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

472 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
AĞLAMA, BEN ÇOK YORGUNUM!
Karnına yumruk yemek böyle bir his olmalı. Rezil bir hayattan intikamını, kendini paramparça ederek almaya çabalayan bir insanı izledim. Her sayfada bir yumruk daha yedim karnıma. Dört dörtlük çürüme hikâyesiydi. En ölümcül olanından... Türlü türlü çürüyoruz. Ama bunun başladığı yer aile olunca yıkım tam bir felaket. Yüreğimi en yoran yerden başlayayım: Hava soğuk. Bir battaniye çekersin dizlerine. Elinde kitabın. Annenin sesi gelir mutfaktan. ‘Mutfak’ evin kalbi. Annenin orada atan kalbinin sesi sıcacık yayılır evin her yerine. “Bir işin de ucundan tut!” der. “Kalk ders çalış!” der. “Bir iş bul artık!” der. “Sorumsuz!” der. “Bıktırdınız beni!” der. Der de der... Ama bunları derken elinde bir bardak sıcak çayı getirir koyar yanına. Evin kalbinde demlenmiş o çay, dır dır dır söylenen annenin gerçek cümleleridir. “Kızsam da seviyorum, her durumda seviyorum, hep yanındayım.” demenin vücut dilidir. Tıpkı seni eleştiren babanın, gizlice cüzdanına harçlık koyması gibi. Böylesi bir evden isyan çıkar, hır gür çıkar ama kolay kolay dram çıkmaz. Sayfalar boyu ismini arayıp bulamadığım kahramanın en yıkıcı sözleriyle devam edelim: “Kadın evi değildi burası, anne eviydi. Anne evi. Anne. Evde her şey sanki Ali içindi. Ali rahat etsin, Ali huzurlu olsun evi. (Her evin bir tanımı var.) Oysa babamla bizim evimiz, Allahım öldür bizi eviydi, kaderime sıçayım evi. Anneminki genç sevgilim beni bırakırsa ne halt ederim eviydi. (...)” Haksızlığa uğrarsınız da hesap soracak muhatap bulamazsınız hani. Ya da bulduğunuz muhatap hesap vermek şöyle dursun, size dönüp bakmaz bile. İnsan delirir öfkeden. Ancak haksızlığa uğrayan bir çocuksa, tekrar tekrar bunu yaşayıp duruyorsa pimi çekilmiş bir bombadır artık. Patladığında hepiniz paramparça olursunuz onunla. “Soracaktım elbet beni daha çocuk yaşımda hayatın ortasında yapayalnız bırakmanın hesabını. Sen de verecektin, vermeliydin, sen anneydin!” Bu kitapta tutunamayanlar ile hayata pençelerini geçirenler siyahın yanında beyaz gibi dolduruyor sayfaları: Utanç, öfke, sevgi veya korku duymamaya yemin etmiş, taş kadar hissiz olmaya çabalayan ama ağır yaralı çocukluğunun altında günden güne daha çok ezilen isimsiz bir baş kahraman. “Annem düşen ilk dişimi hastanenin bahçesine gömmüştü. Doktor olmamı istemişti. Ama ben kaltak olmuştum.” ( Aynı şeyleri yapınca erkek çapkın, kadın kaltak olur!) “Burada kendini yakarsın, kendinle birlikte zalimleri de yakarsın ve küllerinden yeniden doğarsın. Doğmasan da ne gam! Var olan dünya öyle kirli ki. Öyle acımasız, öyle gaddar ve haşin ki! Yeniden doğsan da aynı dünyaya geleceksin, gelme. Yeniden doğma.” Erişilmez güzelliğiyle kızının bile kendisine ulaşmasına olanak tanımayan, manevi anlamda daha en başta kaybedilmiş bir anne. Geçirdiği kaza neticesinde ailedeki güzellik! uyumunu bozan, yaşamdan kendini tamamen soyutlamış eksildikçe tükenmiş bir baba. Onu koruyan, olduğu gibi seven, sorunları çözen, gurur duyan bir baba yerine koymak istediği, hayatının aşkı Ali. “Ah Ali! Kırlaşmış saçlarını soluk bir hale gibi saran hüznüyle bana babamı hatırlatan, peşinden koşarken babamın peşinden koştuğumu içten içe bildiğim Ali.” Dahil olduğu zümrenin altında ezildikçe ezilmiş, sorunları görmezden gelerek yaşayabilme yolunu seçmiş zavallı bir eş, Osman; kahramanımız için belki de sevginin tek gerçek yüzü Ermeni komşu Vatuş; güvenip tutunduğu ve kardeşi yerine koyduğu, bana göre eserin en sağlam karakteri olan Gün; devletin üst düzey görevlisi olmaktan ve erkek olmaktan aldığı güçle, daha önce sahip olamadığı bir “nesne”ye sahip olma şansı bulunca onu parçalayıp acı çektirerek hastalıklı ruhunu tamamlamaya çalışan bir sadist; ve avlayan-avlanan durumunda karşımıza çıkan daha birçok karakter... Ancak, alışılagelmiş bir Yeşilçam dramından çok daha fazlası var burada. Kahramanımız da karşısında duran gücün derecesine göre tavrını belirliyor. Kimine diz çöktürüyor, kiminin önünde diz çöküyor. Zaman zaman özeleştirisini de yapıyor: “Saplasaydın ya uzun dişli çatalı o güçlü, utanmadan alyanslı elin üstüne. Köpekli lokantacının ne günahı vardı madem? Ezdin adamın ayağını topuğunla, gözünden yaş getirdin.” Kurgusu ve diline hayran kaldığım, farklı farklı zamanları kopukluğa fırsat tanımadan önümüze seren bu esere farklı bir açıdan bakalım şimdi: En basit örneği vereyim. Genellikle, aileler çocuklarını gece yatısına kimseye göndermek istemez. Bir tür koruma tavrıdır bu. Hep korunaklı yaşarsak hayatı nasıl öğreneceğiz diyebilirsiniz. Hayatın getireceği tehlikeleri öğrenmenin tek yolu, çocuk yaşta bu tehlikeye maruz kalmak değildir. Doğru yetişmiş ebeveynlerin rehberliği çok sağlam bir başlangıç olmaz mı? Yani sorunun da çözümün de kaynağı aile. Masum bir isteğine engel olunan çocuğun, içinde öfkeler biriktirmesine mahal vermemenin yolları vardır. Bu yolları uygulamak emek ister. Yorulup pes etmek yolunu seçen ebeveynlerin elinde yetişen bireylerle dolu dört yanımız. Dramların kahramanlarıyla... Diğer yandan, çürümenin ortaya çıkışında bireyin kalıtsal ve çevresel etkenlerinin rol oynadığını öne sürenler de var. “Aynada kendime bakarken, lanete dönüşen güzelliğinin kendisini ve bizi mahvetmesine izin veren anneme tıpatıp benzediğimi fark ettim. Kaderim de anneme benzemişti, hatta onunkini fersah fersah geçmişti.” (...) Daha yedi yaşındayken çekilen bir fotoğrafım gelecekte ne haltlar yiyeceğimin, nasıl da oynak bir aşifte, nasıl da işbilir bir kaltak olacağımın habercisiydi. Mini etekli bir elbise giymiştim. Koltuğa oturmuştum. Bir elimde boş bir içki kadehi, öbürüne yanmayan bir sigara almıştım? Her oturuşunda bacak bacak üstüne atan, mevzun bacaklarını Allah için büyük bir zarafetle ve gerektiğince gösteren annemi taklit ederek poz vermiştim?” İnsan iradesi ve yaşam koşullarıyla savaşma tercihi yetişkin bireyden elbette beklenir. Ancak bir çocuktan, asla. Yani gene aynı noktaya dönüyoruz. Sağlıklı ruh hâline sahip bireylerin yetişmesinde, yeterli ve adil bir sosyal düzen, sevginin değerine inanmış bilinçli ebeveynelerin hazırladığı olumlu koşullar eksik kaldıkça, dramların da sonu gelmez. Bu koşullar sağlanmış olsaydı kahramanımız mutsuzluk ve ikiyüzlülüğün çamuruna bulanmayabilir, yanlış tercihlerinden dönüp yoluna devam edebilirdi. Benliği parçalanan bireyler mutlu olamaz. Mutluluğu tanımayan bireyler de mutlu insanlar yetiştiremez deyip, sözü daha fazla uzatmayayım. Keşke daha erken tanısaymışım dediğim Ayfer TUNÇ, yaşadığı toplumu iyi tanıyan, zeki ve cesur bir kaleme sahip, kendi editörlüğünü kendi yapabilecek kadar donanımlı bir yazar. Okuduğum eseri bir üçlemenin ikinci kitabı. Okuma sırası, Kapak Kızı , Yeşil Peri Gecesi ve Osman şeklinde omalıydı ancak okurken kopukluk yaşamadığımı da belirtmek isterim. Edebiyatımızın kalıcı yazarlarından biri olacağına inandığım Ayfer TUNÇ’la yolunuzun kesişmesi temennisiyle... (*Kitapta çok güzel alıntılar var. Son sayfalarda kitapta geçen alıntılar toplu hâlde mevcut. Onları tekrar okumak ayrı bir keyifti.)
Yeşil Peri Gecesi
Yeşil Peri GecesiAyfer Tunç · Can Yayınları · 20147,2bin okunma
··
675 görüntüleme
Eylül Türk okurunun profil resmi
Neşe Hocam, beni yaradan yaraya koşturdunuz, soluksuz kaldım. Anneme bir çocuğu sensiz nasıl büyütücem dediğimde bana şöyle dedi... "Sen iyi ol yeter, o senden hazırlamadan verdiğin mucizevi anne sütü gibi, beslenecektir." Bu kadarı yeterli olmuyor tabii, hele ilk çocuklar annede kendini yeniden varetme, doğurma ihtiyacı yaratıyor. O toyluğun diplerinde, 'ben şimdi nasıl davranmalıyım'ın hüznü var. Öyle bir çocuk oluyorsun ki, çevrendeki herkes sana şaşkın gözlerle bakıyor, asıl yara burası biliyor musunuz? Neden sabahın erken saatlerinde küçük oğluyla çimenlerde resim yapan bir anne gülünç gelir ki, ya da palyaço makyajı yapıp evin içinde koşturan... Perde kurup hacıvatla karagözü konuşturmuştum, bir aile toplantısında, gelin hanım çocuklarla oynuyor diye tef çalmıştılar arkamdan :) Herkesin masa örtülerini ütüleyip özenle serdiği evliliğimin ilk yıllarında oğluma bir masa örtüsü dikmiştim, pencereleri olan bir çadıra çevirmiştim servis masasını :)) Orada en güzel gölge oyunlarını oynamış, mutlu öğlen uykularımızı uyumuştuk birlikte :) Sahilde ki parkta herkes oyna yavrum sen, ben şurda biraz dinleneyim derken ben kumdan sanatta level atlamıştım😅 Okuduğumuz kitapları sıkılmasın diye ufak kostümler, bıyık çizmeler vs. ile canlandırıyorduk Akif'le bir gün kayınvalidem uğradı, yavrum dedi bu çocuğu kendine çok bağladın, bak sonra okula giderken ayrılamaz senden. Oysa tam tersiydi, güvenle ayrılmanın tek yolu, kokunuzu yavrunuzdan esirgemeyişinizdi, o her zaman sizi yanınızda bulduğunda bunun doygunluğunu yaşıyor ve yoksunluğunu hissetmiyordu. Havuçlar çimlendirdik onunla, çöp poşetinden penguenler yaptık, kartondan garajlar yapıp yırtılana kadar oynadık. Öyle çok kitap okuduk ki onun kütüphanesi bizimkini aştı. Durdurulmuş bir yaşam bu, herkesin ayıpladığı bir gelinlik :) Geceleri dizi izlemek yerine ona yeni etkinlikler hazırlamanın, onu ve sizi çift taraflı kurtarıyordu ekranların boşluğundan. Bir çocuğa ilginizi sunmadan ondan sağlıklı olmasını beklemek, su vermediğiniz bir ağacın yeşermesini beklemek gibi bir şey. Zor değil yaprak toplayıp, onunla yaprak baskısı yapmak, ya da kamyonunu konuşturup onu değerli hissettirmek, ya da kurabiye hamuruna dalıp onun o minik elleriyle yaptığı kurabiyeleri afiyetle yemek... Zor değil inanın, bırakın herkes günden güne koştursun, tabletleri çocuklarının eline tutuşturup dedikodunun aranan ismi olsun. Siz onunla çocuk olmanın keyfini sürün ve arkanıza yaslanıp bir ömür onun huzurunu seyredin :) Çok uzun oldu Neşe Hocam, hakkınızı helal edin 😅 Dilerim evlatlarımız sizin gibi ne yaptığını bilen öğretmenlere denk gelir☘️🌹 Kalbinize hürmetle...
Neşe okurunun profil resmi
Eylül Hanım, öncelikle annenizin değerli tespitine yürekten katıldığımı belirteyim. Çocuklarımız bizim yansımalarımız oluyorlar. Ne güzel demiş anneciğiniz; var olsun. Yorumunuz uzun olması şöyle dursun, hayalimdeki annenin canlı bir örneği oldu. Ne mutlu size, ne mutlu sizin yetiştirdiğiniz evlada. Mutluluğu yaşatmışsınız, özgüveni, değerli olma hissini. O da bir gün kendi yuvasında bunları yaşatacak. Bahtları güzel olsun. Hep savunurum: Çocuk sahibi olmak da ehliyetle olmalı. Görülen o ki siz bu ehliyeti en yüksek puandan almışsınız. Sizin düşünce yapınıza, davranış modeline sahip ebeveynlerimiz çok olsun. Zaman ayırıp yorumladığınız için ben teşekkür ederim.
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Nilllll okurunun profil resmi
Benim için çok özel olan Ayfer Tunç'un bu eserini çok güzel incelemişsiniz öyle ki okurken kitabı yeniden okuma isteği oluştu içimde, ellerinize sağlık.
Neşe okurunun profil resmi
Teşekkür ederim güzel yorumunuza. Ben de çok etkilendim okurken. Beğendiğinize sevindim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.