Gönderi

351 syf.
6/10 puan verdi
Özgürlüğün ve Hayallerin Küresel Pazarı
(Slyviane A. Diouf, Allahın Kulları: Amerika Kıtasında Köleleştirilmiş Müslümanlar, Beyan Yayınları, 351 sayfa) Sylviane Anna Diouf, Afrika diasporasının tarihçisi ve küratörüdür. Bir sosyal tarihçi olarak "gözden kaçan veya reddedilen, ancak aslında Afrika diasporasının deneyimine yeni bakış açıları sunan temel hikayelerin ve konuların ortaya çıkarılması gerektiğini” vurgulamaktadır. Ancak arşivcilik ve kütüphane taramalarının düzenlenmesi sayesinde ince ve silik seslerin dünyada baskın durumda olan gürültülü kültür sistemleri arasından sıyrılabileceğini söylemektedir. Diouf, Allah’ın Kulları kitabı ile Afrika Müslümanları hakkında yaptığı çalışmaları sunmakta ve bu coğrafyada göz ardı edilen İslam gerçeğini, tarihini ve sömürgecilikle başlayan köle ticaretini vurgulayarak Afroların*(1) da bir kültüre sahip olduklarını hatırlatmaktadır. Yeni Dünya’ya Zorunlu Bir Merhaba Bir araştırmacıdan önce kendini “Müslüman ve Afrikalı bir insan” olarak tanımlayan Diouf, bahsi geçen eserde Afrikalı Müslümanların tarihini ele almıştır. Kitap, altı bölümden oluşmakta olup geniş kaynakçası ve iyi hazırlanmış diziniyle okuyucuya Eski Dünya’yı anlatan kısa ve öz bir tarih kesidi sunmaktadır. Aynı zamanda metne eklenen alıntılar, açıklamalar ve ilgili kaynakların belirtildiği dizinler, konuyla ilgilenen okurlara referans olması bakımından önemlidir. Metin, Afrika’da kölelik kavramını açıklayarak başlamakta ve bu bağlamda Yeni Dünya’ya sıçrayan insan popülasyonunun hüzünlü bir portresini çizerek devam etmektedir. Yazarın zikrettiği üzere kölelik, özellikle Orta Çağ’da Afrika*(2)’da normal kabul edilen bir olgudur. Ancak bu olgu günümüzde bahsedilen zulüm, sömürgecilik ve insan ticaretini içeren bir vakıa değildir. O dönemde köle kelimesinin kullanımındaki kasıt; prangalı, zincirli veya alt statüte bulunan insanları karşılayan kavramlardan ziyade sahibine insani sınırlar çerçevesinde yardım eden, çeşitli şartlar karşılığında da özgürlüğünü elde edebilme hakkı bulunan insanları ifade etmektir.*(3) Kitapta köleliğin olumsuz bir kavrama dönüşmesi, Coğrafi Keşifler sonrası Batılı kimselerin Eski Dünya’ya ayak bastığı zamanlara tekabül etmektedir. Batı’nın okyanusun ötesiyle tanıştığı bu zamansal periyot, bilimi menzil tayin ederek deryalar aşan kolonilerin bu coğrafyayı emperyal güçlerin yarıştırıldığı bir sahaya dönüştürdüğünü anlatmaktadır.*(4) Zaten Dünya tarihine hatta Dünya haritasına baktığımızda dahi, Hıristiyan Avrupalıların Batı’yı daima radikal unsur olarak gördükleri ve diğer her şeyi bu kolon etrafında şekillendirdikleri görülmektedir. Batı, onların kanaatince yerinden kaldırması mümkün olmayan ve Dünya’nın ortasında konumlanan ağır bir taştır. Öyle bir taş ki, çevresindeki her şey onun için var olmakta, güneş bile batmamak pahasına onun için doğmaktadır. Batı zihniyetine göre onun etrafında bir kum tanesi gibi dağılan, iç içe geçen diğer varlıkların hiçbir değeri yoktur. Mühim olan tek şey çevresinde kopan kıyamete rağmen o taşın yerinden oynamamasıdır. Yazar da bunlara paralel olarak, Batı’nın bu topraklarla tanıştıktan sonra mekânda kültürel ve insani bir erozyona sebep olduğunu söylemektedir. Burada bulunan insanlar, meta kaygılarıyla ticari unsura dönüşmüş ve büyük kitleler halinde karşı kıtaya taşınmıştır. Afrika’nın yumuşak modelinin*(5) yerini kast sistemi almış; ilim adına yola çıkan beyaz gemiler, vahşet sahnelerinin sergilendiği kara makine yığınlarına dönüşmüştür. Batı kanlar üzerine sonradan var ettiği yeni kıtanın ihtiyaçlarını böylece diğer topraklardan çalarak karşılamış, yamalı bohçasını tamamlamıştır. Bazılarının Derisi Bazılarının da Yüreği Siyah Yazar, kitabında beyazların o dönemde siyahları ötekileştirmeyi meşrulaştırmak için İncil ve Tevrat’taki bazı pasajları öne sürdüklerini ifade etmektedir.*(6) Kitab-ı Mukaddes’e göre Hz. Nuh’un oğullarından Ham, babasının emirlerine karşı geldiği için lanetlenmiş ve ten rengi siyaha çevrilmiştir.*(7) Bu sebeple soyu lanetli bir halka değer vermek anlamsızdır ve onlara yapılan her türlü muamele meşrudur. Ayrıca siyahlara zulmetmenin tek sebebi renk de değildir. Hristiyan dünyası için çoğunluğu Müslüman olan bir halka yapılan eziyet, cihat mahiyetindedir. Bu zihniyet dünyayı imgesel olarak kendi sabit taşı temelinde bir tahterevalliye oturttuğu için, Avrupa aklınca bir medeniyetin yükselmesi için bir başka medeniyetin alçalması gerektiğine inanılması tuhaf değildir. Dolayısıyla Batı, tarih boyunca Afrika örneğindeki gibi kendini var etmek için başkalarını hunharca yok etmektedir. Bu yok oluş, sadece can ve mal kayıplarını değil daha mühimini, darmaduman edilen zihinleri, Avrupalı entelektüel sofralarına meze edilen Doğu mevcudiyetini ve üzerinde tepinilen kadim kıtanın manevi miraslarını da barındırmaktadır. Kitabın son bölümlerine doğru, İslam’ın yatay ve dikey olarak gelişmesinin önündeki engellerden, Müslümanlara yapılan zihin temizleme faaliyetlerinden ve köleleştikçe tarih sahnesinden kaybolan toplumlardan bahsedilmektedir. Atlantik’in bir gemi yarış alanından insan pazarına dönüşümünü birinci şahıs olarak deneyimleyen Müslümanlar, yeni kıtada, Amerika’da zulmün mefulü olmuşlardır. Öyle bir deneyim ki, size insanlığı getiriyoruz diyen Batı, umut gemilerinden çıkardığı paketlerinde bir vahşet yaratacak olan fiili de kendi failliğiyle birlikte getirmiştir. Yazar, tüm bu yapılanların sadece sosyal katmanlaşmayı vurgulamak için değil, aynı zamanda siyah nüfusun insanlığını reddetmek ve değerini düşürmek için yapıldığının altını çizmektedir.*(8) Ayrıca yazar, zulmün sadece can almakla sınırlı olmadığını, özellikle kişiyi kimliksizleştirmenin ve ondan adını, inancını, belleğini almanın en büyük zulüm olduğunu yinelemektedir. Benliğe Veda Afrika’da Müslüman Mevcudiyeti ile başlayan kitap, manevi varlığın Amerika’da yitişiyle sonlanmaktadır. Diouf’a göre Müslümanlar, her ne kadar “karşıt bir dünyada İslam’ın beş şartını muhafaza etme”ye gayret etseler de etnik mahvoluşun önüne geçememişlerdir. Önce özgürlük, sonra isimler ve bilinçler yitirilmiştir. Yine yazar, insanların burada, kültürlerin çorba olduğu bu yeni kıtada, her kavmin farklı kültürlerden gelmeleri sebebiyle kendi kendilerine kaldıklarını ve yalnızlaştıklarını ifade etmektedir. Dolayısıyla özgürlüğünü kaybeden kendisini de kaybetmektedir. Yitirilen özgürlük ile ilgili olarak Kudüs müftülerinden İkrime Sabri şöyle demiştir: “Ölüm, insanın evinin yıkılmasından iyidir.” Zira insanı insan yapan ide irade olduğundan, tercih hakkını almak ve kişiye bir şeyleri dayatmak onun önce kimliğini sonra da ruhunu alacaktır. Bu kitap da bir halkın nasıl kimliksizleştirildiğini, ruhlarının çalındığını tarihi bir bağlamda ele alarak okuyucuyu Eski Kıta ile yeniden tanıştırmaktadır. Allah’ın Kulları, Batı Afrika'dan Amerika kıtasına kadar Afrikalı Müslümanların tarihini sunarken, bir yandan da Avrupalılarca Amerika'ya getirilen Müslümanların inançlarının yeni Hıristiyan ortamında hızla eridiği varsayımının yanlışlığını göstermektedir. Köleleştirilmişken bile birçok Müslüman, dinlerinin kurallarını sürdürmeye çalışmış; okur yazar, şehirli ve çok seyahat etmiş kişiler olarak, bazı tanınmış köle ayaklanmalarında rol oynamak veya önderlik etmek için dayanışmalarına ve inançlarının gücüne dayanmıştır. Ancak Afrika diasporasının tarihine ve kültürlerine olan tüm katkıları ve çabalarına rağmen Müslümanlar büyük ölçüde görmezden gelinmiş, zamanla kültürel anlamda kopuntu içinde yok olmuşlardır. Sonuç olarak eser, açık dili, kuvvetli anlatımı ve dizininde gösterilen delilli kaynaklarıyla başarılı bir eserdir. Afrika tarihine ilgi duyan herkese hitap eden ve özellikle lisans öğrencilerine önerilebilecek detaylı bir araştırmalar bütünü olma özelliği de taşımaktadır. Ayrıca konuyla ilgili daha farklı çalışmalara ulaşmak isteyenler için istifade edilebilecek kaynak bilgilerini de dipnotlarında barındırmaktadır. * 1 - Afrikalı insanları tanımlamak için kullanılan bir sözcüktür. en.wikipedia.org/wiki/African_Am... 2 - islamansiklopedisi.org.tr/afrika 3 - Slyvianne A. Diouf, Allah’ın Kulları, Beyan Yayınları, 2010, s. 20 4 - Allan Nevins, A Pocket History of the United States, Pocket Books, 1942, s. 132 5 - Slyvianne A. Diouf, Allah’ın Kulları, Beyan Yayınları, 2010, s. 21 6 - A.g.e, s. 29 7 - Tevrat, The Babylonian Talmud, XII, 477-478. 8 - Slyvianne A. Diouf, Allah’ın Kulları, Beyan Yayınları, 2010, s. 108
Allah'ın Kulları
Allah'ın KullarıSylviane A. Diouf · Beyan Yayınları · 201219 okunma
·
344 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.