Bizde, doğruyu söyleyen dokuz köyden kovuladursun, parrhesia kavramı, “sonunda ölüm de olsa doğruyu söylemek” olarak tarihteki yerini alıyor . Antik Yunan’dan Roma’ya , Kiniklerden Stoacılara kadar doğru söylemenin tarihini inceliyor Foucault. İnsan bir krala , bir dosta , gerçeklikle bağını koparmış bir topluma hatta kendi kendisine doğruları söylemeli mi yoksa nasılsa anlayan yok deyip, Midas’ın berberi gibi sazlıklara mı haykırmalı ? ( Doğruyu söylemek demişken , Foucault’la ilgili geçtiğimiz gün öyle bir şey okudum ki sormayın ... Belki eski bir haber belki de yeni , bilemiyorum . Foucault’un bir pedofil olduğuna dair , arkadaşının bir itirafıydı . Hoş adam ölmüş , artık ne olduğunu anlatamaz bile o nedenle arkadaşı da -eğer böyle bir olay gerçekse- en az Foucault kadar çirkin bence .Son zamanlarda kendime sorduğum sorulardan birini yeniden sormak istiyorum bu vesileyle . Bir yazarın yaptığı hatalar , yazdığı kitaplardan bağımsız olarak mı anlaşılmalı yoksa yazdıkları da kendisi gibi çöpe mi atılmalı ?)