Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

464 syf.
7/10 puan verdi
Anadolu Türkleri'nin Aleviliği Nedir?
Öncelikle Aleviliğin kökenleri hakkında birçok farklı görüşün olduğunu belirtmeliyim. Alevilik hakkında yazanlar, genelde kendi ideolojik ve dinî görüşlerinin etkisi altında oldukları için, yanlı bir bakış açısı ile Aleviliği tanımlarlar. Bu kitapta yanlı bir bakış açısından kurtulamamış. Yanlı bir bakışı derken Aleviliği eleştirmemiş, sadece İslamiyet ile kıyaslamalar yapmış. Öncelikle ben Alevî bir aileden gelmemekteyim. Benim Müslümanlığım, Müslüman bir anne babadan dünyaya gelmiş olmamla sınırlıdır. Alevileri kendime Sünnilerden daha yakın bulurum. Hiç olmazsa onlarda etnik şuur var. Eğer milliyetimi soruyorsanız, ben Türk'üm. Dinimi soruyorsanız, hasbelkader Müslümanım. Mezhebimi soruyorsanız, herhangi bir mezhebe de bağlı değilim. Zaten hiçbir Müslümanın herhangi bir mezhepten olma zorunluluğu yoktur. Ancak tarihçi olarak beni tanıyanlar, yazılarımda birçok görüşü bir arada sunduğumu, kendi ideolojik inançlarımı öne çıkararak, kesin yargılar yapmadığımı bilirler. Bu konuda da tarihi belgelerde ve kitapta var olan bilgilere göre yazacağım. Kelime kökeni olarak Alevilik, Araplarda Ali'nin tarafında olanlara söylenmekteydi. Ancak Türkler'deki Alevilik sade bir mezhebi ifade etmez. Türk Aleviliği, mezhebi de içine alan, çok daha büyük bir kültür ve uygarlık unsurudur. Kısaca belirtmek gerekirse Alevilik, Türklerin Müslümanlığı kendi kadim Türk kültürleri ile yorumlaması, harmanlaması ve Arap Kültür unsurlarından arındırıp, Büyük Türk Uygarlığı'na uygun hâle getirmesidir. Yazarda bu dediklerimi kitabında destekliyor. Ancak bu süreç, bir anda olan kolay bir süreç değildir. Bu süreçte birçok savaş olmuş, acılar yaşanmış ve Türkler, neredeyse 500 sene süren bu sıkıntılı sürecin sonunda Aleviliği oluşturabilmişlerdir. Bilindiği üzere Hz. Muhammed, daha hasta yatağında iken Araplar İslam'ı bir kenarda tutup güç savaşına girmişler, kanlı bir süreç sonunda peygamberin aile fertlerini de katlederek İslam'ın onlara sunduğu gücü, kendi dünyevi çıkarları için kullanmışlardır. Gücü ellerine alan ve yönetici kesim olan Emeviler, İslam'ı kendilerine göre yorumlayarak saltanatlarını sağlamlaştırmışlar ve Yahudilerde olduğu gibi ırkçı bir dinî-ideoloji politikası belirlemişlerdir. Bu politika çerçevesinde, dinî yaymaktan ziyade, yeni yerler elde ederek büyük zenginliklere ulaşmak için fetihlere girişmişlerdir. Şanslarına, dönemin en güçlü iki devleti İranî Sasaniler ve Bizans, büyük savaşlar ile birbirinin gücünü tüketmiş, doğudaki Göktürkler de iç savaşlar ile dağılmıştı. Bu güç boşluğundan yararlanan Emeviler, bu büyük devletlerin topraklarını rahatlıkla fethetmiş, buradaki halklara hâkim olmuştur. Ancak doğudaki Türkler, başsız olsalar da, şehir şehir Emevilere direnince, Emeviler çok sert karşılık vermişlerdir. Emevilerin ünlü komutanı Kuteybe Bin Müslim, Türk düşmanlığı ile yetişen bir adamdı. Tarihi kayıtlara göre Türklerin Yecüc Mecüc soyundan gelen ve gerekirse yok edilmesi gereken bir kavim olduğuna inanmaktaydı. Bu sebeple Türk şehirlerini ele geçirirken, meşhur Talkan ve Cürcan katliamlarında çoluk-çocuk dahil bir çok Türk'ü öldürmüştür. Yaklaşık 90.000 Türk, 680-710 arası süren bu katliamlarda öldürülmüştür. Batıdaki Türkler, zamanla bu katliamları unutsa da, Doğudaki Türkler katliamları hep hatırlamış, Cengizhan Dönemi'nde Arap şehirlerini yakıp yıkarken bu katliamların intikamını aldıklarını söylemişlerdir. Bu acılı süreçte Emevi hakimiyetini kabul eden batıdaki Türkler, Müslümanlığı kabul etseler de, Ali'nin soyunun da Emeviler tarafından ızdırap çektirildiğini duyunca kendilerini onun tarafına yakın hissetmiş, ancak Şiilik de Türklerin kültürüne sert geldiği için sözde bir Müslümanlık inanışı yaygınlaşmıştır. Emevileri yıkan Abbasiler, bu süreçte kendilerine destek olması için önceden dışlanan İranîler ve Türklere yumuşak davranmaya başlayınca, Batı Türkleri arasında Müslümanlık daha hızlı yayılmaya başlamıştır. Ancak bu Müslümanlık da isimsel bir Müslümanlık olmuştur. Devletlerin başındakiler hariç Türklerin çoğunluğu, Müslümanız deseler de eski Göktanrı ve şamanist inancın tüm unsurlarını uygulamaya devam etmişlerdir. Yani Türkler arasında uzun süren bir kafa karışıklığı dönemi yaşanmıştır. Bu süreç, Ahmet Yesevi ile başlayan ve Hacı Bektaş Veli ile gelişen bir öğreti sonucunda, Anadolu Türkleri'nin çoğunluğunun benimsediği Bektaşilik-Alevilik ile bir sisteme bağlanmıştır. Bu sistemde Müslümanlığın Türklere uymayan kısımları çıkartılmış, Göktanrı ve Şamanist kültür unsurlarının çoğu korunmuştur. Anlatı ve destanlar belli bir çerçevede birleştirilmiştir. Hz. Ali ve soyuna, çektiklerinden dolayı yakın hissedilmiş, ancak Şiilik olgularının çoğu da reddedilmiştir. İbadetler, eski Göktanrı inanç unsurları ile karıştırılarak Türkçe yapılmıştır. Alevilik bu haliyle, Moğol istilası ile doğudan gelen yeni Şamanist Türkler tarafından da hızla benimsenmiştir. Böylelikle Alevilik, özellikle Anadolu'da yaşayan Türklerin çoğunluğunun kabul ettiği bir inanç-kültür olmuştur. Bektaşilik-Alevilik, batıda kurulan Türk devletlerinin yönetici kesimi tarafından fazla benimsenmemiştir. Bunun sebebi, devletlerin Arap ve İranî toplumlara da hâkim olması ve devlet kademelerinde onların da görev yapmasıdır. Özellikle Selçukluların son dönemlerine doğru devleti yönetenler, İranî kültüre ve İranî tarikatların Müslümanlığına hayranlıkla yetişmeye başlayınca, Türkler ve Saraylı kesim arasında anlaşmazlıklar çıkmaya başlamıştır. Moğol İstilasının hemen öncesinde yaşanan Baba İshak İsyanı'nın asıl sebebi budur. Birliğin bozulması, Moğolların Anadolu İstilasının daha kolay olmasını da sağlamıştır. Sonraki Osmanlı Döneminde devlet ve kurumlar, Bektaşi inanç ile kurulmuştur. Bu birlik ile devlet, büyük bir güçle büyümüştür. Ancak saray, zamanla devşirmeler ve Yavuz'un Mısır ve Arap dünyasından getirdiği Arapların etkisi ile bu inancı ve Türkleri dışlamaya başlamıştır. Bu süreç, Yavuz Sultan Selim döneminde zirve yapmıştır. Doğu'daki Türk Devleti'nin başı Şah İsmail, Anadolu Türkleri'ne sahip çıkınca, Türkler o tarafa meyletmiştir. Bu sürecin nasıl sonuçlandığı hakkında birçok farklı açıklama vardır. Gereksiz tartışmalara girmemek için bu süreci yazmıyorum. Ancak bu süreç sonucunda Türkler arasında hızla Sünnileşme başlamıştır. Bu zamandan sonra Türk kelimesi, saraydaki devşirme ve Araplar tarafından aşağılamak için sadece Alevi kalanlara yönelik olarak kullanılmıştır. Zamanla bu tahkir edilmeler tüm Anadolu Türklerini kapsamıştır. Bektaşi-Alevi arasındaki farka da değinmek faydalı olacaktır. Bektaşiler, şehirde yaşayan ve işin felsefesi ile uğraşanlara ve sonradan olanlara denilmiştir. Aleviler ise kırsalda kalan ve Türk kültürünü sıkı bir şekilde koruyan kesime denilmiştir. Kırsaldaki Alevi yerleşik ve göçerler, inançlarını ve ritüellerini içe dönük ve gizli yaşamaya meyletmişlerdir. Toplumsal yapıları da dışa kapalı hale gelmiştir. Bu durum da, farklı birimlerin (klan, köy, oba) yaşadığı coğrafya ve gördüğü baskıya göre ritüelleri ve sosyal kuralları değişikliğe uğramıştır. Bu da, Aleviler arasındaki aynı "yol" için farklı "yolak"ları oluşturmuştur. Cem evlerinin 'camii gibi- kitlesi ile özelleşen bir mimarisinin olmayışı da bundandır. Bu anlattığım şartlar, -aynı zamanda- Türklük unsurlarını da korumalarına vesile olmuştur. Günümüzün lümpen milliyetçilerine kabul ettiremeyeceğiniz gerçek budur. Kabul ettiremezsiniz çünkü, "titreyip kendine gelmek" için bile önce kendini bilmesi, sonra da akıl gerekir. Alevilik, özellikle Yavuz döneminden sonra Türkçü bir anlam da ifade ettiği için, dışarıya kapalı hale gelmiştir. Yani herkes sonradan Bektaşi olabilirken, Alevilik doğuştan gelen bir anlam ifade etmiştir. Kitapta Aleviliğin siyasal kısmı bir hayli güzeldi. Bu konu hakkında fikir sahibi edinmek isteyenler için ideal bir kitap olmuş, ama Aleviliğe ciddi bir eleştiri yapmadığını da tekrardan belirtmek isterim. Tüm bu bilgilere bakınca, kendileri tam farkında olmasa da asıl Türk milliyetçilerinin -şu an medyada gördüğümüz "ben de isterem gardaş" diyen, sağa sola saldıran serseri lümpenler değil- Aleviler olduğu anlaşılır.
Alevilik Anadolu'nun Gizli Kültürü
Alevilik Anadolu'nun Gizli KültürüNejat Birdoğan · Kaynak Yayınları · 09 okunma
··
1 artı 1'leme
·
1.041 görüntüleme
Kaan okurunun profil resmi
Bilgilendirici gayet güzel bir inceleme olmuş, emeğine sağlık Ali. :)
Tengrigens okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Kaan. :)
merih okurunun profil resmi
Eline sağlık @THR4NDUIL bilgi ve bilinç için teşekkürler 👍 'yanlış yaşanmış tarih' olarak bakarım ben bu konuya, Türk Milletine Anadolu'ya 'geri dönerken' büyük travmalar yaşatan acılarla, haksızlıklara dolu hikayemizdir.. İlgilendiğini biliyorum, belki
Son CelALİ
Son CelALİ
kitabını da okumak istersin, konuyu harika, bir o kadar da 'ah, keşke' dedirten bir gerçeklikle yansıtmış
Selcan Taşçı
Selcan Taşçı
Tengrigens okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Merih bey. Maalesef diğer birçok tarihi konuda olduğu gibi bu konuda da Müslümanlığa zarar gelir düşüncesi ile gerçekler örtbas ediliyor. Bahsettiğiniz kitap listemde var, alınmayı bekliyor. En kısa sürede onuda okuyacağım. İncelemeyi beğenmenize sevindim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.