Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

215 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
14 günde okudu
Cinnet ve delilik sınırında gezen biri neler düşünür, hiç merak ettiniz mi?
Nabokov’un ilk dönem eserlerinden olan ve okuruna farklı, şaşırtıcı bir okuma zevki sunan “Cinnet” bence daha fazla tanınmayı hak ediyor. Kimi başarılı yazarların sansasyon yaratmış, popüler olmuş, hatta sinemaya uyarlanmış tek bir eserleri maalesef üzerlerine yapışır ve kontrolleri dışında bir algı yaratır ya; yazarı bir gölge gibi, artık isteseler de değiştiremeyecekleri bir kimlik gibi takip eder, diğer başarılı eserlerini gölgelerler. Nabokov’un da bu talihsiz gruptan olduğunu düşünürüm hep. Popüler olan ve sinemaya uyarlandıktan sonra çok daha fazla tanınan “Lolita”sı sayesinde -ya da “Lolita”sı yüzünden demeliyim- üzerine yapışan algı -ki pedofili, nevrotik ve sapık kahramanını yazar ile bütünleştiren cahil okuyucu kitlesi nedeniyle pek de pozitif bir algı olduğu söylenemez- Nabokov’un pek çok başarılı eserinin önüne geçmiş durumda bence. Halbuki Nabokov, benzer kaderi paylaştığını düşündüğüm Salman Rushdie gibi, çok daha derin, zengin, yaratıcı ve keyifli bir okuma serüveni sunuyor okurlarına. “Cinnet” hem konusu, hem de basım öyküsü ile ilgi çekici bir roman. Rusya’da 1934’te tefrika edilmiş ve yazarın kendisi tarafından 1937’de İngilizceye çevirilerek tekrar yayınlanmış bu roman Nabokov’a sadece 40 Euro eşdeğeri Mark kazandırmış. Okuyucularca anlaşılmayan, eleştirmenlerce beğenilmeyen hikayedeki kahraman o kadar sinir bozucu bir karakter ki, Nabokov’un İngilizce tercümesini yaptırmak için başvurduğu çevirmen “Cinnet”i, konusunu tasvip etmediği için, çevirmeyi reddetmiş. Nabokov müstehzi karşılamış durumu: “Zannediyorum gerçek bir itiraf olabileceğinden şüphelendi.” Romanın kahramanı Hermann’ın laneti bunlarla da sınırlı kalmamış; romanın neredeyse tüm kopyaları İkinci Dünya Savaşı bombardımanları sırasında Almanya’da kaybolmuş. “Cinnet diğer kitaplarımın akrabasıdır ve onlar gibi ne bir toplumsal eleştiri içerir, ne de koşa koşa getirdiği ağzına sıkıştırılmış bir mesajı vardır. Ne insanın ruhsal organını uyandırır, ne de insanlığa doğru çıkış kapısını gösterir. Heyecanlı propogandayla yuhalanma arasındaki kısa yankı koridorunda öylesine kendinden geçerek alkışlanan ağır, kaba romanlardan çok daha az “fikir” içerir.” diye tanımlamış Nabokov romanını. Gerçekten de son derece basit kurgulanmış bir hayat sigortası dolandırıcılığı girişimini anlatan bu roman okuyucuya heyecanlı bir polisiye zevkten çok, kahramanının hastalıklı zihninde yapılan kısa bir gezintinin kekremsi tadını sunuyor. Zamanının çoğunu güzel ve aptal karısı ve onun peşlerinden ayrılmayan serseri ressam kuzeni ile birlikte geçiren çikolata üreticisi Hermann, bir Prag seyahatinde tesadüfen karşılaştığı Felix’in kendisine ikizi kadar benzediğine inanır ve bunu hayat sigortası dolandırıcılığı amacıyla kullanmanın hayallerini kurar. Gerçi Felix birbirlerine hiç mi hiç benzememediklerini görmektedir, ancak para için her şeyi yapabilecek bir sokak serserisi olduğundan itirazını sürdürmeye gerek duymaz. Hermann’ın ikizi addettiği ve kendi yerine geçirdiği Felix’i öldürüp hayat sigortasından alacağı para ile karısı ile sıcak sahillerde yeni bir hayata başlama hayali, polisin de bu benzerliği sorgulaması ile kahramanımız için karabasana dönüşür. Nabokov’un kahramanı Hermann nevrotik kişilik bozukluğu semptomları gösteren hastalıklı biridir. Nabokov romanı boyunca kahramanı Hermann’ın -dolayısıyla kendisinin de- Dostoyevski’den etkilendiğini, “O karanlık Dostoyevskisel saçmalıklar”a öykündüğünü sıklıkla vurgular; nitekim cinayet planları yapan Hermann kendini“Suç ve Ceza”nın Raskolnikov’u ile kıyaslarken Felix ile ilişkisine dair hissettikleri Dostoyevski’nin “İkiz”indeki derin psikolojik tahlillerden bolca esinlenmeler içerir. Kahramanımızın hastalıklı beyni, sürekli mutsuzluğu ve aksiliği ise bence “Yeraltından Notlar”ın vurucu ögesi olan sosyal kişilik bozukluğu ve depresif ruh halinin yansımasıdır. “Varlık nedir?” arayışı, bireyin görünmeyen yanlarına ışık tutması ve sıklıkla kullandığı akis ve ayna metaforları ile romanın bana Mesnevi’yi de hatırlattığını söylemeliyim. Tüm roman Hermann’ın iç monologları ile ilerlediğinden biz okuyucular aktarılanların gerçek mi, yoksa Hermann’ın bozuk algısı sonucu mu olduğunu anlamayız. “Lolita”da olduğu gibi Nabokov yine bizi hastalıklı bir zihnin kıvrımları arasında dolaştırmayı hedefler ve Hermann da, bence en az Humbert kadar itici bir karakterdir. Hatta yazar bu iki karakterini karşılaştırdığında, Hermann’ı cehenneme Humbert’ten daha kolay gönderir: “Hermann ve Humbert ancak aynı sanatçının hayatının değişik dönemlerinde çizdiği iki ejderhanın birbirine benzediği manada benziyorlar birbirlerine. İkisi de nevrotik birer madrabaz, ancak Cennette Humbert‘in senede bir kez alacakaranlıkta dolaşmasına izin verilen yeşil bir yol var; oysa Cehennem Hermann’ı asla dışarı iznine bırakmayacak.” Kafasının içinde trompetler çalan, cinnet ve delilik sınırlarında gezen Hermann nasıl Felix’e baktığında nasıl kendini görüyorsa, belki yazar da, Hermann’ı seyrederken bizlerin de kendi şeytanımızla karşılaşmamızı hedefler: “Ve ben birini basbayağı oyuna getirdim. Peki kim o? Mülayim okuyucum, kendine aynada bir bak, madem bu kadar çok seviyorsun aynaları” Ben romanı çok beğendim. Psikanalize özel ilgi duyan, Dostoyevski’ye hayran olan, insanın iç dünyasını anlamaktan keyif alan benim için keyifli bir okuma deneyimi oldu. Yine de romanın iç monolog şeklinde ilerleyen rutin akışının yorucu olduğunu da itiraf etmeliyim.
Cinnet
CinnetVladimir Nabokov · İletişim Yayınevi · 2017167 okunma
··
1.525 görüntüleme
Seda okurunun profil resmi
Elin, kolun, yüreğin dert görmesin arkadaşım.emeğine sağlık. Ne de güzel ve yerinde bir tanımlama yapmışsın; "cahil okuyucu kitlesi" öbeğini kullanarak! Mesnevi anımsamasını zaman zaman ben de yaşamıştım. Örgünün ve Nabokov'un ruhsal çözümlemelerinin Dostoyevskiden izler taşıdığı aşikar olsa da Edebiyat Dersleri adlı kitabında Tolstoy'u bambaşka bir yere koyuyor Nabokov. Bir Tolstoy aşığı olarak bu detayı belirtmezsem çatlardım🤣
AkilliBidik okurunun profil resmi
Sevgili @seda_bera Tolstoy ile benzerliklerini ben yakalayamamışımdır muhtemelen; Tolstoy'a o kadar hakim olmadığımdan... Bir Dostoyevski aşığı olarak hep Dostoyevski'ye benzerliğine dikkat etmişim baksana 😉 Yazarlara, bir magazin figürü gibi davranılmasından; tek bir eserleri, cımbızla çekilmiş kelimeleri, ya da daha kötüsü hiç okumadan, duyumlar ile değerlendirilmelerinden inan nefret ediyorum. Okumayı hedefe koyan bu sitede bile az görmedik bu tarz genel geçer, yalap şap yaftalamaları. Nabokov da bence bu tarz yüzeysel değerlendirmeler nedeniyle bir kenara kolayca itiliyor ve böyle büyük bir üstada çok ayıp oluyor!
Kaan okurunun profil resmi
Kaleminize sağlık :) tam benlik bir kitaba benziyor. Aldım hemen listeme.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.