Gönderi

İnsana "düşünebilen en yüksek yaratık" diyorlar. Apaçık yalan söylüyorlar, göz boyuyor, adam kandırıyorlar. İnsan yeterince düşünemeyen eksik bir yaratık aslında. Kanıtı ortada. Bir yandan geceyi gündüze katarak hasta insanlara sağlık sağlamaya çalışıyor; öte yanda geceyi gündüze katıp en iyi öldürme, yıkma, yok etme araçlarını geliştirmeye çabalıyor. İnsan denen yaratık "düşünebilseydi" bu beni delice işler eder miydi? Yaptığını yıkıp bindiği dalı keser miydi? Bebelerin akılları yetseydi, böyle bir dünyaya gelmeyi isterler miydi acaba, diye sordu kendi kendine. Sonra belli belirsiz dudak büküp omuz silkti. Dünyanın ne suçu var ki? Toprağıyla, bitkisiyle, suyuyla, havasıyla, güneşiyle insanoğluna bağrını açmış. Baharıyla, yazıyla, kışıyla, türlü yiyecekleri, doyumsuz güzellikleriyle seriyor insanoğlunun önüne. Ama insan, dünyanın da değerini bilmiyor. Kafası kızdı mı tohuma gebe topraktan, çiçeğe gelmiş ağaçlara değin basıyor bombayı. Yakıyor, yıkıyor, delik deşik ediyor "yer"in yüzünü. Süslü saraylar, görkemli tapınaklar, dağ gibi kaleler yapıyor özene bezene. Sonra bir gün, gözünü kırpmadan yok ediyor yaptıklarını. "Düşünebilse" insan, insan emeğinin övüncü olan bunca değere kıyabiliir mi? "Düşünebilseydi" zaten, yeryüzünü "Bura benim." , "Şurası senin." diye bölük bölük edip yamalı bohçaya döndürür müydü? "Düşünebilselerdi" ancak tüm insanlar el birlik olup yeryüzüne "Burası bizim," diye dört elle sarılırlardı. İki solukluk yaşamı, en iyi şekilde geçirebilmek için "benlik", "senlik" adına değil, "insanlık" adına çabalarlardı. O zaman açlar doyar, acılar dirlik bulurlardı. İnsanlar gerçekten "düşünebilen" yaratıklar olsalardı, her şeyden önce birbirlerini "severlerdi".
·
58 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.