O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu.
Ey Allah’ım! Bu ovada onun sesi ne kadar güzeldi… Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu. Herkes, her şey, bütün mevcudat onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti. O dereden ben de bir abdest aldım. Cemaatle namaz kıldık. O güzel çayırın üzerine diz çöktüm. Bütün dünyanın dağdağa ve debdebelerini unuttum. Ellerimi kaldırdım, ağzımı açtım ve dedim: “Ey Rabbim! Ey şu öten kuşun, şu gezen meleyen koyunun, şu secde eden yeşil ekin ve otların, şu heybetli dağların Hâlıkı! Sen bütün bunları Türklere verdin; yine Türklerin olsun! Ey Rabbim! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri; ism-i Celalini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde Sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını -zaten kahrettin ya- bütün bütün mahveyle!”
Valideciğim, çamaşır falan istemem, paralarım duruyor. Allah razı olsun.
Oğlun Hasan Edhem
4 Nisan 1331 (17 Nisan 1915)