Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

295 syf.
·
Puan vermedi
·
46 günde okudu
TOPLUMUN TÜKÜRÜĞÜ BİR ADAM YA DA BİR ŞİİRİN FİLMİNİ İZLEMEK...
Attilâ İlhan’ın şiir evrenini bilmek “Zenciler Birbirine Benzemez” romanından daha fazla zevk almanızı sağlayabilir. Ben o evreni biliyorum ve romanı da aynı nispette sevdim. Zaten her cümlesi, ayrı bir imge deneyen bir mısra gibi. Şehirli, modern bir arabesk. Üstelik şiirlerinde bahsedilen karakterler romanda da boy gösteriyor veya tam tersi. Adeta filme çekilmiş bir Attilâ İlhan şiiri izledim. Özellikle, kendi sesinden okuduğu o büyük ve kahır dolu “Kaptan” şiirinin (eflatun gözlerin olduğunu bilmiyordum, diye başlayan) kalkıp bir roman şeklinde hareketlenmesine ne demeli? Zaten yazar/şair, 20. yüzyıl insanının bir sinema izleyicisi olduğunu bildiği için, 52 yılında tamamladığı romanını bir “senaryo” gibi yazmış. Kendi gördüğünü okuyucuya da gördürmek, kendi düşündüklerini okuyucuya da düşündürmek istemiş… Romandaki Mehmed-Ali, toplumun tükürdüğü bir adam. Cevaplardan çok soruları var. Kendi memleketinde bulamadığı çıkış yolunu Paris’in sokaklarında bulmaya niyetlenmiş. Tanıştığı her göçmen, onun tutabileceği bir başka yolu temsil ediyor. Mehmed-Ali hiçbirinde kendini bulamıyor. Müthiş bir inkârcı. Aynı yazarın “Sokaktaki Adam” romanındaki Kamarot Hasan gibi. Hem başka bir şairin şiirine başvurursak “O Paris’te değil, Paris onun içinde”… Attilâ İlhan bir cins adam. Ne Garipçiler gibi tekerleme söylemiş ne İkinci Yeniciler gibi anlamı rastlantıya terk etmiş. Bireyciliğini toplumculuğuna asla yedirmemiş. Bunu edebiyatına da yansıtmış. Slogan atar gibi sözler söylemenin şiir sanıldığı zamanlarda, toplumsal çelişkileri bireyin yüreğinden geçenlerle birleştirmiş. Örneğin işçi sınıfının nasıl ezildiğini, kaba ve köylü bir ağızla avaz avaz haykırmak yerine, polislerin karakola çekmek için evine geldikleri bir işçinin karısının endişeli gözlerinden anlatmış. Ağaçtaki tohumu, tohumdaki ağacı işaret etmiş. Halk şiirine en yakın şiirlerinde bile Batılı estetik ve yöntemi, bir şehirli olmayı hiç bırakmamış. Elbette bu yaptığı, köycü edebiyatın yaygın olduğu zamanlarda yadırganmış. Fakat, bu cümleyi kurmayı hiç sevmesem de, tarih onu haklı ve “güncel” kılmış… Sevmeyenler çıkacaktır onun eserlerini. Şiirlerinin düzyazı gibi olduğunu söyleyenler çıkacaktır. Çıkmıştır da (Hilmi Yavuz). Yine de o, imge’nin yardımıyla çok başka söyler, çok başka bir aralıktan baktırır, hayal gücüne egzersiz yaptırır. Eserleri, yalnızca bireysel tercihlerle yazılmamıştır. Toplumsal koşulların etkilediği bireysel tercihlerle yaratılmıştır. Bir köy romanı yazmamışsa mesela, Türkiye’de şehir nüfusu köy nüfusunu aştığı içindir. Halk şiirinden, Divan şiirinden yararlanmışsa, Batılılaşma yolundaki Türkiye’nin reddetmemesi gereken öz kaynaklarını ve çokça değindiği “Ulusal Kültür Bileşimi”nin yollarını aradığı içindir. Hareket ve “görüntü”ye verdiği önem ise Türkiye’de sinema giderek yaygınlaştığı için… Altyapı, üstyapıyı belirler yani onda. Bunun dışında hüzünlüdür Attilâ İlhan. Kimseyi davet etmeyen bir yalnızdır. Haytadır biraz da. Dünyayı parça parça ayağınıza getirir şiirlerinde. Yalnız birincileri değil, Üçüncü Dünya'yı da… (Lâf aramızda, benim de elimden çok tutmuştur şiirleri, düşmeyeyim diye.) 2005 yılında öldü. Henüz hayattayken, onun şiirlerini hiç okumamıştım. Başka ne işin vardı, diye, durup durup kendime kızarım hâlâ. Ölmeden önce onunla tanışmak isterdim çünkü. Nuri Bilge Ceylan’ın “Ahlat Ağacı” filmindeki Sinan’ın, tanıştığı romancıyla yaptığı gibi, uzun uzun konuşmak… Tek farkla: Ben, romanlarını da şiirleri kadar sevdiğim bu Büyük Yolların Haydudu’na saygısızlık etmezdim.
Zenciler Birbirine Benzemez
Zenciler Birbirine BenzemezAttila İlhan · Özgür Yayınları · 1987136 okunma
··
384 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.