Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

160 syf.
10/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Uzun uğraşlarım sonrası sanırım arkadaşıma, okuma alışkanlığı kazandıracağım. Dile kolay liseden süre gelen tam on iki yıllık arkadaşlık. Zannediyorum ki o, en yakın arkadaşım benim. Hayatının en ince ayrıntılarını bile anlatır bana, tabi bende ona. Kendisi öğretmendir benim gibi ancak benim aksime atanmış hayatını düzene koymuş biridir. Hayatında yaptığı ve yapacağı her şey sıra içindedir. Önce lise biter, üniversite kazanılır, üniversite biter, sonra askerlik. Askerlikte tamam derken atanma sırası gelir. En nihayetinde atanma işi de tamamdır. Geriye, kafa yapısına uygun bir kız bulup evlenmek ve sonrasında müthiş bir nizam içinde olan hayatını, yapılacaklar listesinden yine sırasıyla devam ettirerek kaçınılmaz olana doğru yol almak kalıyordu. Bu aralar kafası çok karışık arkadaşımın. Bir edebiyat öğretmeni varmış okulda; “Çok güzel bir kız, fiziği gayet iyi saçları, hele saçları öyle güzel ki onu görünce kendimi ona bakmaktan alıkoyamıyorum Anıl.” Diye çoğu zaman onun ihtişamına dem vurarak konuyu açar ve kızın davranışlarında ki tutarsızlıkları ile konuyu enine boyuna tartışarak, ondaki bu tutarsızlığın nedenlerini ve bu nedenlere nazaran bizim çocuğun, ona nasıl davranması gerektiğine dair kararlar alırız. Yine bir gün bu konular üzerine kafa yorarken; “Oğlum Anıl, ne yapacağım ben her geçen gün uzaklaşıyor benden, ne yapmak gerek? Ah bir bulabilsem keşke. Ortak bir yön bulabilsem.” Diye hayıflanırken birden aklına bir fikir geldi; “Aa bir dakika geçen İnstagramında bir kitap paylaşmıştı, onun üzerinden gitsek olmaz mı, ne dersin?” diye sevinçle bana döndü. Bende yardımcı olma arzusuyla fotoğrafı açmasını söyledim. Fotoğrafta Albert Camus’un Yabancısı ve onu tutan bir el gördüm. “Tamam. Varoluşçuluk felsefesini seviyor olmalı. Buna dayanarak varoluşçu yazarları bulup, bu kitaplar hakkında ondan fikir alır, kitabı okuduktan sonra da üzerine konuşursunuz.” Dedim. Dedim ama bu felsefe hakkında pek bir bilgim olmadığı için Hakan Hocama bu hususta yardım talebi içerikli bir mesaj attım. Sağ olsun çokça yardımcı oldu. Beyazıt Kitapevine gittik arkadaşımla. Dört tane kitap bulduk; üç tanesi varoluşçu felsefesini yansıtan kitaplar ve bir de Puslu Kıtalar Atlası. Çektik fotoğrafını, kıza instagramdan: “Hocam nasılsın? Kitapçıdayım, karar veremedim. Yardımcı olur musun?” açıklaması ile yolladık. Aradan bir on dakika geçti, arkadaşım, kızın tutarsız bir anına denk gelmiş olacak ki; “Puslu Kıtalar Atlası’nı al gidiyoruz.” dedi. “Dur!” dedim; “Puslu Kıtalar Atlası on beş lira şuradan bir tanede ikinci el bir kitap alalım düz yirmi yapar alır gideriz.” dedim. Gittim tek seferde hiç diğer kitaplara bakmadan “Acımak” adlı eseri aldım. “Kardo, sana hep oku şu kitapları bir gün işine yarar diyorum aldırmıyorsun. Geçen sene başlasaydın, bu kızla muhabbetiniz çok farklı olabilirdi.” Dedim. Bana hak mı verse yoksa kızsa mı karar veremeden çok daha sert bir karar aldı; “Başlıyorum lan kitaplarına. Ne önemli bir b.kmuş. Gidelim sizden bir sürü kitap alacağım hepsini okuyacağım. Eğer hayatımda bir b.k değişmezse senin de ağızına sıçarım, haberin olsun.” Dedi. “Sıç lan tamam.” Dedim tüm kitaplara güvenerekten! Bu yazımı okurken; yine ne saçmalıyor bu? diyorsunuz belki de. Bilmiyorum yazmak geliyor içimden. Yazdıklarımla anlaşılmak istiyorumdur belki de. Ne yani kızdınız mı şimdi bana. Varın sizde kızın ama ben yazacağım yine de. Neyse her zamanki gibi Metro da başladım kitabı okumaya. Türk yazarlarını seviyorum. Tamam varoluşçuluk, fantastik, polisiye, akıl oyunları gibi içerikli kitapları yabancı yazarlardan okumak iyi, güzel hoşta bizim yazarların üslubu da çok tatlı geliyor bana. Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Yakup Kadri, Peyami Safa gibi yazarların yakın tarihi yansıtırken toplumun profilini çizmelerini ve o tatlı yazım diline de zaman zaman ihtiyaç duyuyorum. Yoksa bağımlılık mı yaptı kitaplar bende! Metro da makinistin ani frenleri midemi kaldırıyor, çoğu zaman kitaptan kopmalara neden oluyor bu durum ama makinistin acemiliği beni alıkoyamıyor okumaktan. Bir süre okuyorum. Kitabın başlarında Mürşit Efendinin ailesine yaptıklarına karşı kanım donuyor, çocukları Feriha ve Zehra için çokça üzülüyorum. Çok geçmeden yanıma bir adam oturuyor. Elinde bir kürdan, ara sıra dişlerinin arasına sokuyor, parçayı çıkarmaya çalışıyor. Kürdan, dişinin arasındakini çıkarmaya yetmemiş olacak ki; ağzında tam olarak bir yere konumlandıramadığı tükürüğü ile dişine rahatsızlık veren o küçük yemek parçasını çıkarmak için garip sesler çıkartarak bende dahil diğer yolcuları rahatsız ediyor. Adam, yolcuların dişinin arasında kalmış bir yemek parçası olduğu izlenimi uyandırıyor bende. Aynı rahatsızlığı veren bir sürü insan tanıyorum! Ama maalesef ne kürdanım var ne de onları dışarı atacak kadar yeterli tükürüğüm. Sanırım yine konumuzdan sapıyorum. Yolum uzun, yolcuların yüzleri değişiyor ama yolculuğun kasvetli, tedirgin atmosferi değişmiyor. Neyse ki, yanımdaki atık madde trenden ayrılıyor. Bir süre yanıma kimse oturmuyor, böylelikle kitabımı rahatça okuyabiliyorum ama içimdeki insanlara karşı olan rahatsızlık hissi gitmiyor. Bir zaman sonra bir adam daha oturuyor yanıma. “Nasılsın evlat kızıyor musun bana?” diyerekten. “Hayır yanıma oturduğunuz için neden kızayım size, lütfen buyurun, rahat rahat oturun.” Diyorum. “Ben Mürşit evlat!” demesiyle kanım beynime sıçrıyor, yakasına yapışıp hesap sormak istiyorum ama tutuyorum kendimi o kalabalıkta ve ruh halimin gelgitlerine tamamen ters bir edayla; “Neden Mürşit Efendi, yazık değil mi karına ve o kızlarına, neden böyle yapıyorsun?” diye nazikçe sitem ediyorum kendisine. “Anlatsam da anlamazsın evlat, insanlığın en büyük sorunu bu değil midir zaten; Önyargılarımız. Önyargılarımızdan kurtulduğumuz zaman acıyabilir, belki en nihayetinde insan bile olabiliriz.” Diye saçma sapan yaptıklarını haklı çıkarmaya çalışıyor. Onu ve ne dediğini anlamaya çalışmadan kitabı kapatıp iniyorum trenin ilk durduğu istasyonda. Kitabın yarısına gelmişim yeni fark ediyorum. İndiğim istasyonun hangi istasyon olduğuna bile bakmadan dalıyorum İstanbul’un o varoş sokaklarına. Sokakları arşınlarken Feriha’yı, Zehra’yı, Mürşit Efendinin karısını düşünüyorum ve üzülüyorum. Ne kadar yürüdüğümün ne kadar zamanın geçtiğine dikkat etmeksizin tekrardan biniyorum metroya, dönüş yolunda kitabı bitirmeye kararlı bir şekilde. Kitabın diğer yarısı beni daha çok üzüyor, kitabın sonlarına doğru gözümden bir damla yaş bile düşüyor. Daha fazlasına izin vermiyorum ama. Çünkü bir erkeğin metroda göz yaşı dökmesi yakışır bir şey miydi? Gözlerimi bir süre kapalı tutuyorum. Başka şeylere odaklanmaya çalışıyorum ki odaklanamazsam şayet ve aklıma kitabın o son sahnesi gelirse, biliyorum ki bu sefer hâkim olamayacağım göz yaşlarıma. En sonunda kafamı kaldırıyorum bu kasvetli günün kasvetli insanlarının ortasında ve dolu gözlerle Mürşit Efendiyi arıyorum. Ne yazık ki yok, daha da gelmeyecek yanıma, kaybedenlerden oldum bende. Kendimi, Zehra gibi hissediyorum!
Acımak
AcımakReşat Nuri Güntekin · İnkılâp Kitabevi · 202139,2bin okunma
··
3 artı 1'leme
·
6,9bin görüntüleme
Selçuk zararsız okurunun profil resmi
Kolay ağlayan biri değilim ama kitabın son sayfasına gelince gözlerim doldu ağlamamak için kendimi zor tuttum.Nasil bir hayat bu böyle mürşit efendiyi nereden aldı nerelere götürdü.Hayat mi acımasız yoksa hatalar yaptırarak hayatı zorlastiran insanlar mi acımasız.
Elif okurunun profil resmi
Arkadaşın kızla yakınlaşabildi mi? Merakta kaldım ben :)
Anıl okurunun profil resmi
O zaman bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceksiniz.:)
Serhan Ş okurunun profil resmi
Bir kitap ancak bu kadar iyi anlatılabilir. İncelemenizi okurken o kadar rahat okudum ki nasıl okuduğumu ben bile anlamadım. Cümleleriniz çok akıcı. Bence sizde bir yazar yeteneği var. Elinize emeğinize sağlık bu güzel yazı için. :)
Anıl okurunun profil resmi
Serhan Bey teşekkür ederim, yazarın etkisi olsa gerek.:)
Neledrock okurunun profil resmi
Benzer duygular içinde bitirdim kitabı.Bir ara Zehra'ya kızarken buldum kendimi.Neden bir gün önce gitmedin diye...Bana Ahmet Cemil'in maviden siyaha çalan hikayesini hatırlattı nedense.Neyse ki metroda değilim ve biten kitabın ardından dolan gözlerimi saklama ihtiyacı hissetmiyorum.
Anıl okurunun profil resmi
Selamların, sevgilerin ve güzel dileklerin alınmıştır Elif. :) Yorumumu ayrı olarak buraya yazıyorum ki biraz da genele hitap etmesini istedim zira okumak isteyen olur düşüncesiyle. Türk edebiyatı gerçekten çok farklı zaten dile getirmişsin, çeviri değil bütünüyle yazarın kendisiyle muhatabız. Kendi tecrübelerin de beni gülümsetti. :) Baya olmuş bu yazımı yazalı ve tekrardan okuduğumda ben de fark ettim güzel şeylerin dile getirilmiş olduğunu fakat çok bariz eksiklikleri ve yazım yanlışları var. İnsan değişiyor, tecrübeleri artıyor başka başka insanlar tanıyor, kimileri hayatlarına etki ediyor... Sonrasında bir bakıyorsun artık sen eski sen değilsin belki daha katı belki daha duygusal belki daha umutlu belki daha umutsuz oluyorsun, hayat seni yalnızca bir şekilde bir yerlere sürüklemiyor iç dünyanı da değiştiriyor; yaşamımın o evreleri isyanlarla doluydu şimdi ise umutsuzluk kaplıyor tüm zihnimi... Artık yakın gelecek hatta uzak gelecek bile benim adıma oldukça puslu, önümü net göremiyorum. Kim görebilir ki! Neyin garantisini verebiliriz? Duygularımızın mı? Pişmanlık! İnsanı tamamlayan bir hissiyat. Her an her dakika pişman olmak için var olmuş gibiyizdir hayatta. Fütursuzca giriştiğimiz her aksiyonun patlaması bir gereklilikmiş gibi! Güzel veya kötü anlarıyla geri de kalıyor her anımız, biz ise hep pişmanlık duyuyoruz iyi olana da kötü olana da. Nedendir bu kadar keşkelerimiz? Biz yaşamasını, sevmesini hatta nefret etmesini dahi bilmeyen insanlarız. Sınırlarımız asla çizili değil. Bir gün zamanı geldiğinde birer birer anılarımızı bu dünyaya bırakarak gideceğiz. Biz etten kemikten var olmayacağız belki, fakat anılarımız bu dünyanın bir boyutunda bir şekilde var olmaya devam edecek ve birileri bu düşsel varlıktan etkilenecek... Kimisi pişmanlık duyacak kimisi mutlu olacak ama mutlaka etkilenecek. Mürşit efendinin bir şekilde o kitabın içinden çıkıp çıkıp aramızda dolaşması, bizleri etkilemesi gibi... Çok uzattım sanırım ama yazdıklarına karşılık bu düşünceler uyandı bende umarım sıkmamışımdır. Sağlıcakla. :)
Bu yorum görüntülenemiyor
mithrandir21 okurunun profil resmi
Küfürlere çok gerek var mı sence ya da nokta nokta yaptıktan sonra ne değişiyor?
Anıl okurunun profil resmi
Zahmet edip okuduğun için teşekkür ederim Uğur.
Bu yorum görüntülenemiyor
Stefan Zweig okurunun profil resmi
Ne güzel bir yorum bende bugun bitirdim gozlerim doldu hala etkisindeyim
Özlem Melisa Aksu okurunun profil resmi
Anıl Bey insanların karakterlerini okuduğu kitaplardan ve yazdıklarından anlamaya çalışmak gibi bir uğraşım var. Fakat siz oldukça ilginç bir karaktere sahipsiniz.Karakteriniz bir küfürü açıkça yazamayacak kadar naif mi yoksa bu küfürü söz ile ifade edince hiçbir sorunun olmadığını, yüksek ihtimal kadın takipçilerinizi baz alıp açıkça yazmanın uygunsuz olacağını düşünecek kadar bozuk mu ? Arada bıraktınız beni.
Anıl okurunun profil resmi
Karakterimi bir küfür anektoduna kadar indirgeyip yargida bulunmaya çalışmak ne kadar doğru bilmiyorum ama toplum nezdinde bozuk bir karaktere sahip olduğum söylenebilir.
7 sonraki yanıtı göster
23 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.