Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

168 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Beyaz Gemi okuduğum ikinci Aytmatov kitabı oldu. Bu bana yazarın hikayesi, karakterleri, anlatım tarzı hakkında farkındalığı daha fazla bir okuma yapma imkanı sağladı. Aymatov’un karakterleri kalabalıklardan uzakta; çok az insanın olduğu, zorunda kalmadıkça kimsenin uğramadığı bölgelerde yaşar. Bu insanların yaşamları, acıları, tercihleri hatta bu dünyada var oldukları bile fark edilmez. Zaten onlar da her gelişmeden öylesine uzaktır ve kendi dünyalarına hapsolmuşlardır ki dünya onları bilmediği gibi onlar da dünyayı bilmez. Beyaz Gemi, San-Taş Vadisinde yaşayan orman koruyucularının hayatlarının birkaç günlük kesitini konu alır. Bu dağlık bölgede şehir hayatından uzakta yalnızca üç ev bulunur. Anne ve babası tarafından terk edilmiş, dedesinin yanında kalan bir çocuk ise başkarakterimizdir. Aymatov Beyaz Gemi’de bir çocuğun saflığıyla kötülük, mutsuzluk, adaletsizlik kavramlarını sorgular. Büyüklerin çıkar ilişkileri üzerine temellendirilmiş dünyasına yabancı olan çocuk, kötülüğün karşılığını bulmamasını bilakis kötü insanlar ödüllendirilirken masum olanların ezilmişliğini anlamlandıramaz. İnsanlar bu dünyayı neden birbirleri için yaşanmaz kılmaya çalışırlar çözemez. Hayatın en temel sorularını hayata henüz kirlenmemiş bir ekrandan bakarken cevaplamakta zorluk çeker. Dedesinin çocuğa anlattığı ve çocuğun dinlemeyi çok sevdiği bir masal vardır. Kırgızların çok eski zamanlardaki yaşam biçimleri, katledilerek yok edilme noktasına geldikleri ve Boynuzlu Maral Ana sayesinde yeniden türemeleri anlatılır bu masalda. Maral Ana’nın yardımı sayesinde soylarını kurtarabilen Kırgızlar yıllar içerisinde büyüyüp çoğalmışlar, güçlü bir duruma gelmişlerdir. Ancak kendilerini kurtaranları unutmuşlar ve koruyuculuklarını üstlendikleri Maralları boynuzu için avlamaya başlamışlardır. Sonunda Maralların sayısı öylesine azalmıştır ki bu hayvanların nesli tükenme noktasına gelmiştir. Maral Ana ise Kırgızlara küsüp onların olduğu bölgeyi terk etmiştir. Beyaz Gemi’nin hikayesi bu masal üzerinden yükselmektedir. İnsanların geçmişlerini anlamlandırma ihtiyacı sonucunda doğmuş olan bir masal yüzyıllar sonra tekrar edebilir mi? İnsanlar zaman içerisinde hiç değişmezler ve aynı olaylara aynı tepkileri mi gösterirler? Aymatov bu soruları sormuş ve “evet” cevabını vermiş. Dede ve çocuk arasında sıcacık bir sevgi bağı vardır. İnsanlar büyüdüklerinde iyi niyeti suistimal ederlerdi, yalnızca güçlü olana saygı gösterirlerdi; ama bir çocuk iyiliği bilirdi. Bu hikayede Mümin dedenin iyi bir insan olduğu için saygı görmesi gerektiğinin farkında olan tek karakter çocuktu. Mümin dede bir çocuğun yaşamın kötülüğüne henüz bulaşmamış yüreğini taşıyordu. Bu yüzden dede ve torun çok iyi anlaşıyorlardı. İkisinin de arkasından hayata baktıkları ekran kötülüğe dair bir iz barındırmıyordu. Dede kötü insanların neden kötü olduğunu sorgulasa da yaşam tecrübesinin getirisiyle bu tür insanların her dönemde her yerde olduğunun ayırdındadır. Çocuğu olmayan Orozkul, kendisi mutlu olmadığı için başkalarını da mutsuz eden, hayata olan hıncını çevresindeki aciz insanlardan çıkaran bir karakterdir. Yaşadığı hayattan hiç memnun değildir; şehirde yaşamanın, saygın bir işi olmasının düşlerini kurar. Onun işini yapan, ona hizmet eden insanları aşağılık görür ve kendini daha iyi yerlere layık bulur. Orozkul’un rüşvet karşılığı ormandan ağaç kesmesi dedeyi mutsuz etmektedir. Mümin dedenin Orozkul’a karşı duruş sergileyememesinin pek çok nedeni vardır. Her şeyden önce Orozkul ondan gençtir ve güçlüdür. Bir taraftan da kızının eşidir, kızı ise kısır kabul edilmektedir yani terk edilebilecek, suçlanacak bir konumdadır. Orozkul’a karşı kendini koruyacak ya da savunacak bir durumda değildir. Zaten mizacı da böyle bir tutum içerisinde olmaya uygun değildir. Ancak bu durum çocuğu okuldan almaya geç kalmasına kadar böyle seyreder. Mümin dedenin çocuğu okuldan almaya gitmesine izin vermeyen Orozkul, farkında olmadan onun başkaldırısına yol açar. Hayatta hiçbir zaman kimseye karşı gelmemiş, her zaman kendisine söyleneni aynen yapmış, iki kızının hayatlarında hiç iz bırakmamış, yaşadıkları olumsuzluklara, onlara ve kendisine yapılan kötü muamelelere müdahale etmemiş olan Mümin dede; hayatında ilk kez çocuk için olayların olağan akışına bir tepki göstermişti. Ömrü boyunca sinik olan bu yaşlı adam birinin yaşamında iz bırakmak için harekete geçmişti. Çocuğa olan koşulsuz sevgisi, estiği dahi hissedilmeyen bir rüzgâr gibi olan Mümin dedeye fırtınalar çıkarttırmıştı. Kendi varlığını ortaya koymuş, amansız bir şekilde her şeye ve herkese başkaldırmıştı. Mümin dedenin başkaldırısından hemen önce soyundan geldiğine inandığı Maralları görmesi bir tesadüf değildir; o atalarından güç almıştır. Ancak Orozkul onu işten çıkarıp kızı Bekey’i evden kovduğunda tüm cesaretini yitirmiştir. Orozkul ile arkadaşları Maralları görüp vurmaya karar verdiklerinde Mümin dede onlara engel olmak istese de işini kaybetmemek için sessiz kalır. Hatta kendisini kandırmaları sonucu Maral Ana’yı bizzat öldürür ve okuyucu olarak bizlere ilk büyük hayal kırıklığımızı yaşatır. Hayatını bu masaldaki değerler üzerine şekillendirmiş, kimse inanmazken Maralların varlığına inanmış, onları kutsal kabul etmiş olan Mümin dede; eline tüfeği alıp Maral Ana’yı vurup öldürdüğünde hayatını üzerine temellendirdiği inançlarını da öldürdü, inançlarıyla birlikte de kendisini öldürdü. Çocuğun ateşin başında yatarken Maral Ana’nın kesilmiş başıyla dedesinin başını benzetmesi dedesinin Maral Ana’yla ölen inançlarını temsil etmekteydi. Mümin dedenin anlattığı masal yüzyıllar sonra tekrar etti. Mümin dede ‘kutsalını’ öldürdü üstelik hiç direnmeden. İnsanların kötülüğüne, acımasızlığına dayanamayan; yanında dedesini de bulamayan çocuk ise balık olmak için göle atladı. Orozkul ile ilgili yer vermek istediğim son birkaç nokta var. Orozkul, Maral’ın boynuzunu kafasından ayırmak için büyük bir hınçla her vurduğunda boynuzlarında beşik getirmemesinin intikamını alıyor gibi hissettim. Sonrasında çocuk evlerinden içeri girdiğinde ise Maral Ana ölümüyle Orozkul’un evine bir çocuk getirmiş oldu diye düşündüm. Bir insanın mutluluğu tek bir şeyde araması onu hep mutsuz yapabiliyor. Yazar kitapta o coğrafyanın kaderini, Kırgızların kültürlerini, inançlarını masal havası içerisinde anlatıyor. Yöresel söyleyişleri kullanıyor ve geleneksel pek çok ögeye hikayesinde yer veriyor. Bölgenin coğrafi özelliklerini; yazlarını, baharlarını tüm görkemiyle okuyucunun gözünde canlandırıyor. Zengin bir betimleme ve kültürel anlatım mevcut. Ayrıca bazı sahneler ekranda izliyormuşçasına etkileyici bir biçimde anlatılmış. Bu kitabın en sevdiğim yönü oldu. Beyaz Gemi’de hayatın en bilindik ve cevaplanamayan soruları sorulmuş, insani duygular tüm şeffaflığıyla dile getirilmiş. Bizlerin hayatın anlamını bazen masallarda bazen bir çocukta aradığımız bazen de bu arayışa hiç gerek duymadığımız bir hikayeyle anlatılmış. Kitabın sonunda kendimize şu soruyu soruyoruz: İnandıklarımızı kendi ellerimizle yok ettiğimizde bizden geriye ne kalır? Keyifli okumalar diliyorum.
Beyaz Gemi
Beyaz GemiCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 201870,1bin okunma
··
4.202 görüntüleme
Tuba TUTAR okurunun profil resmi
Kevser Hanım, kitabı ne güzel yorumlamış ve özetlemişsiniz .Yıllar önce okuduğum, etkisinden uzun süre çıkamadığım Beyaz Gemi'yi yeniden okumuş gibi oldum.☺️ Kaleminize ve yüreğinize sağlık 🙏
Kevser okurunun profil resmi
Hikayenin özellikle son kısımları beni çok etkiledi. Sonunu sindirebilmem için zamana ihtiyacım oldu. Hayal gücünün bir sınırı olmadığı ve bunun her zaman için olumlu olmayacağı çok başarılı anlatılmış. Böyle bitmesin isterdim ama maalesef gerçek yaşamda da olaylar isteklerimizden bağımsız gelişiyo.
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.