Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

479 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Hayat kimine göre şakaya gelmez,kimi de bir oyun olarak görür hayatı.İsmet Özel der ki;benim elbet bir bildiğim var;”Hayat saçma sapandır” Oscar Wilde ise “hayat bir sahnedir,roller kötü dağıtılmış” diyerek özetler.Profesör john Nash ise barda bir kadını tavlamaya çalışırken mevcut durumu bir oyun olarak görür ve herkesin güzel kadına yöneldiğini
Tehlikeli Oyunlar
Tehlikeli OyunlarOğuz Atay · İletişim Yayıncılık · 202231,1bin okunma
··
126 görüntüleme
Pierre Rivière okurunun profil resmi
Kitabı okumadım bu nedenle kitap kısmına pek girmeyeceğim lâkin delilikle ilgili güzel bir yere girişmişsin…Bu meseleye dâhil olmazsam içim rahat etmez. Charles Bronson’ un başrolünde oynadığı Öğleden Üçe Kadar isimli harika bir western filmi var, bilindik hikâyelerin epey dışında. Bir çete, kasabanın birinde banka soymak için yola çıkar. Charles Bronson abimiz gece kötü bir rüya görür ve soygunun kötü sonucundan dolayı şüphelenir biraz. Çete bir çiftlik evinde atlarını değiştirmek için duraklar, Bronson abimizin atının bacağı kırılmıştır. Çiftlikte yalnız bir kadın yaşamaktadır (Jill Ireland). Bronson kadından da etkilendiği için işi bir punduna getirerek çeteden ayrılır yeni at olmadığı bahanesiyle, hâlbuki ahırda at vardır. Neyse bu kısmı geçelim. Onlar soygunu yapıp dönene kadar çiftlikte bekleyecektir. Kadınla masalsı bir aşk yaşar. Kadının da dürüstlük vaazıyla kasabaya arkadaşlarına yardım etmek amacıyla gider. Ancak işler rast gitmez vs. vs. Bir ölü olarak bilinir lâkin hapse düşmüştür… Bundan sonra bu hikâye bir kitap olur öyle meşhur olur ki kadın artık. Aşk ve soygun hikâyesi… Kahramanımız kendisini tanıtmakta zorlanır, inanmazlar kendisine bir türlü, inanmazlar çünkü o adamı tanıyanlar (?) vardır falan filan. Yazarın evine ve kendi mezarına, kasabaya turlar düzenlenir. O da bunlardan birine katılarak, kadının evine girerek onunla karşılaşır ancak kadını dahi inandırmaz, kadın o olmadığını söyler ısrarla. Belki böyle tanırsın diyerek cinsel oranını gösterir ve kadın olamaz diyerek tanır ancak, kadın için gerçek olan artık gerçek Graham Dorsey (Bronson) değildir. Kadın şöyle bir laf eder orada, inanmayış sebebi de anlaşılır (inanmayıştan ziyade, farkında olarak inkâr ediştir bu) : “…Şimdi diğerlerini de düşünmeliyiz. Hikâyemizden derin bir şekilde etkilenen dünyadaki bütün insanları…” Kadının umurunda olan başka bir dünyadır artık, yaratmış olduğu imajın dünyası… Geçmişte adamla kurduğu hayallerin de ötesine geçmiştir bu dünya… Kadın imajın ya da hikâyenin yaşaması uğruna intihar eder. Aşk hikâyesi sahnelere taşınır artık... Kahramanımız itiraz eder böyle yaşanmadı, bu adam benim diye ancak yine kimse inanmaz, Graham Dorsey o değildir. İşin en güzel tarafı şu, filmin finalinde, bir akıl hastanesi görürüz. Kahramanımız içeri girer/tıkılır… Hastalardan biri ona adıyla seslenir… ”Graham Dorsey, seni bekliyorduk… Hoş geldin…” İnanılmaz bir bitiş biçimiydi bu yanıyla… Senin delilik meselene gelirsek şimdi buradan, pek bir bağı yok belki lâkin kim diyebilir yaşattığımız kişiliğin kurgunun değil de gerçeğin kendisi olduğunu? Kurgulanan imaj adına vazgeçtiklerimiz yahut örtük biçimde taşıdıklarımız gerçekliğimizin dışında mı? Ya da gerçeklik görünenlerin(imaj dolayısıyla) toplamından mı ibaret? Ya da delilik sadece farklı bir düzlemde oynanan oyun gibi mi, kişilikler karmaşasından da oluşabilen? Ya da her insanda olan birincil, ikincil, üçüncül kişiliklerin biçimler dediğimiz tekillikler biçiminde tezahür ederek yüzeye çıkması ve bizim bu tekilliğin kavranamayışı karşısındaki şaşkınlığımız mı? Ne olduğunu bilmiyorum ama güzel mesele. Bildiğim tek şey kendini yaşamayanın biz olduğumuz gerçeği, onlarınkini tam olarak bildiğimi söyleyemem… Bakırköy’ e gittiğinde hoş geldin diyebilirler sana aldırma :)
Ahmet Y okurunun profil resmi
Bu bağlantıyı paylaştığınız için çok teşekkür ederim,film kültürüm pek yoktur ama bu türden filmlere hastayımdır.Benzer biçimde "Fight Club"ı izlemiştim.Orda da temel konu dissosiyatif(çoklu) kişilik bozukluğuydu.Yıllardır psikiyatrinin işlevi daha doğrusu işlevsizliği gün yüzüne çıkıyor.Doğduğumuz andan itibaren akıllılığın sınırı çiziliyor ve onlarla aynı şeyleri görmemiz isteniyor ve düzenin normal bulduğu şeylere adapte olmamız isteniyor.Yani yine çoğunluğun görüşü kazanıyor.Kişilik gelişimi diyorlar mesela.Kişilik nasıl gelişir? Ya da kişilik mümkün müdür? Hepimiz kişiliğimizle mi davranışlarımızı dışa vuruyoruz yoksa birilerinin istediği şekilde mi? Ya da neden 2. kişiliği olanlara deli yaftası yapıştırılıyor.Hayatın kötü olduğunu düşünüp kendisini eve kapatan ve insanların onları zehirleyeceğini düşünenlere kötü dünya sendromu geçiriyor deniliyor ya da şizofren...Peki kötü dünya sendrom mu yoksa gerçeğin ta kendisi mi? Psikoloğa gittiğimizde dinlermiş gibi yaparlar ve sadece bir ilaç yazıp gönderirler.İnsan canını hayvandan ayırt etmezler.Onlar için yaşanılan acı klasik bir seretonin geri alım inhibitöründen ibarettir ve o ilaç sizi aptallaştırır,cinsel duygularınızı azaltır ve aptalca gülmenize ve düşünmemenize yol açar.Demek ki akıllanmanın yolu buymuş? Kitaptan da anlaşılacağı üzere çok büyük bir oyunun içindeyiz.Akıllılık sadece toplumun daha kolay elde edilmesi,yönlendirilmesi için kurulmuş bir ideoloji..Başımızı sokacak ev,güzel bir kadın,para,çıkar...bunları istemeyen ya da tatmin olmayan herkes delidir.Sürekli gülmek zorundasındır gülmüyorsan muhakkak problem vardır.Sürekli gülüyorsan da problem vardır çünkü delimisin durduk yere gülüyorsun derler.Bunu bizi düşündükleri için değil sistemden ayrıldığımızı yadırgadıkları için söylerler.Yani delilik ve akıllık,sağ ve sol gibi siyasi ve iktisadi iki mefhum haline gelmiştir.Akıl iktidarın elindedir yani düzenin yani sistemin.Ya da sistem aklın emrindedir..Her neyse ne mutlu bu düzende deli olabilene...Ayrıca size şiddetle bu kitabı tavsiye ederim.Hatta "Tutunamayanlar"ı da..Eminim hayatınızın kitabı olacaktır.İkisi de dünya edebiyatıyla yarışacak düzeyde eserler..Tekrar teşekkür ederim yorumunuz için..Sağlıcakla,Bakırköye gidersem eminim normal dünyadan daha normal davranacaklardır.Tabi normal neyse :)
Ferman Mamedov okurunun profil resmi
Başımı kaşıyorum —düşünüyorum... Duruma bak ya!..
Ahmet Y okurunun profil resmi
İnsan düşündükçe kafayı yiyecek gibi oluyor.Ve işin garibi zaten sadece kafayı yiyenler düşünüyor :)
2 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.