Teslimiyet olgusunu ve iktidar hırsını çok başarılı işleyen bir roman olarak bende yer etmişti Koleksiyoncu. Bir röportajında okumuştum, Fowles, tahsil hayatı boyunca, öğrenim gördüğü tüm okullarda öğrenci birliği başkanlığı görevini üstlenmiş. Bu görevin kendisine sağladığı ayrıcalık gereği de her gün sayısız öğrenciyi ki bilhassa kız öğrencileri, çok ağır şekilde dövmüş, eziyetler etmiş. Ha sonradan çok pişmanlıklar yaşamış ama olan olmuş bir kere. Bu nedenle, ben bu eserin, hafif de olsa otobiyografik ögeler taşıdığı inancındayım. Fowles bana hep Nabokov'u anımsatır, bir nevi günah çıkarma ayini olarak raflarda arzı endam ediyorlar işte...