Vüs’at O. Bener’le tanışma kitabı oldu benim için. Sosyal medyada Barış Bıçakçı’nın Bener hakkında söylediği bir cümleye rastlamıştım; “zaten bu dünyanın çoğunluğu herkesin kendisine hayran olduğunu düşünenler ile kimsenin kendisini sevmediğini düşünenler oluşturur, geri kalananlar ise Vüs’at O. Bener okurudur.” diye. Bu da beklentimi çok yükseltmişti ama maalesef aradığımı bulamadım.
Öncelikle Bener’in yazı dili bana çok karışık geldi. Bazı öykülerini -abartmıyorum- hiç anlamadım. Başa döndüm yine anlamadım ve en sonunda kendimi bitse de gitsek modunda buldum. Bu da kitaptan aldığım keyfi baya düşürdü. Bir de kitabın içerisinde çok fazla hikaye vardı ve bence bu da bir zamandan sonra beni bunalttı çünkü hikaye temaları hep aynı; köyden kente gelen kafası karışmış genç, yoksulluk, yalnız bir erkek, aldatma, soğuk bir İstanbul, içki muhabbetleri… Bir yazarın yazdıklarında benzer temaları kullanması tabiki de doğal, fakat 20 civarı hikaye olunca bir yerden sonra sıkılıyor insan.
Keşke okumasaydım demedim ama iyiki okumuşum da demedim. En beğendiğim öyküleri ise Kömür, Boş Yücelik, Sal, Hasan Hüseyin ve Laedri oldu. Kitaba ismini veren Dost ve Yaşamasız öyküleri ise eh fena değildi.