Lisedeki edebiyat öğretmenim bir yazarın 2-3 kitabını okuyun ki diğer yazarları okumaya vaktiniz kalsın demişti. Ben de gidip Proust’un 7 ciltlik 3000 küsür sayfalık romanına başladım, öyle işte.
Alper Hasanoğlu’ndan okuduğum ikinci kitap, ilk okuduğum kitabı “İlişkilerin Günlük Hayatı’ydı”. Açıkçası diğer kitabı bu kitaba göre daha çok sevmiştim, fakat bu kitap da günümüz ilişkilerine ve aile kavramına kapsamlı bir bakış sunuyor.
Öncelikle kitabın ilk yarısının beni çok etkilemediğini söyleyeyim. Hatta ara ara cringe bulduğum ve okumadan atladığım bölümler oldu (Hera’ya mektup vs) Kitabın ilk yarısında kendini tekrar eden yerler, bir hikayenin iki kere anlatılması da vardı ve bu yüzden ilk yarısından pek hoşlanmadım.
Fakat kitabın ikinci yarısı, aile tarihçesi bölümleri, sadece psikolojik değil sosyolojik, kültürel ve tarihsel açıdan da aşkın ve ailenin incelendiği kısımlar benim çok hoşuma gitti. Hem kapsamlı, hem verilere dayanan hem öğretici hem de keyif verici bir okumaydı.
Hasanoğlu’na bir şans vermek istiyorsanız İlişkilerin Günlük Hayatı’ndan başlamanızı öneririm. Fakat bu kitabı da hem güncel hem de yerel olması nedeniyle okumanızı tavsiye ederim.
Aşkın HalleriAlper Hasanoğlu · Pinhan Yayınları · 2022422 okunma
Kitabın isminin Kundera’ya selam çakması bile benim bu kitabı okumam için bir sebepti aslında…
Kendin Olmanın Dayanılmaz Hafifliği 40 mikro başlık altında hayatı varoluş felsefesi üzerinden değerlendiriyor. Arada selam verdiği çok fazla varoluşçu yazar/filozof/psikolog var. Okunması kolay, keyifli, insanı düşüncelere sevk eden, konuşma havasında sanki bir dostunuzla hayat hakkında konuşuyormuşsunuz gibi hissettiren bir kitap. O 40 başlığın hepsi o kadar üstüne kafa yorduğumuz aklımızdan geçirdiğimiz “şey”lerle ilgili ki her başlığı görünce heyecanlanmamamak veya dikkatinizi çekmemesi elde değil.
Bir de yazar kitabın sonunda bir okuma listesi yapmış ki, böyle bir rehberlik az bulunur cinsten.
Uzun zamandır aklımda olan, okumayı çok istediğim bir kitaptı, asla hayal kırıklığına uğratmadı. Bence ileri dönemki hayatımda da dönüp dönüp okuyacağım, bana rehberlik edecek olan bir kitap. Okuyun, okutturun pişman olmazsınız.
Öncelikle kitabın adının ve kapağının güzelliğine değinmek istiyorum, sonra da kitabın bu güzelliğine kontrast yaratır derecesindeki konunun çirkinliğine… Maalesef şiddet, hatta daha da yaralayıcısı; baba şiddeti.
Literatürdeki “baba şiddeti” konusunun eksikliğini fark edip bu konu hakkında çalışma yapan kitabın yazarları Nilgün Canel ve Simel
Maalesef benim için ağır bir kitaptı. Daha önce Freud okuduğum ve zorlandığım olmuştu fakat bu kitabın sonlarında o kadar anlayamadım ki i mecburen bırakmak zorunda kaldım çünkü bana hiç fayda sağlamayacağını hissettiğim gibi aynı zamanda okumak işkenceye dönüştü. Terimleri kavramakta çok zorlandım. Belki de sadece psikoloji öğrencilerine yönelik bir kitaptır.
Hediye gelen bir kitaptı, Freud olması ve kitabının isminin “Bilinç Dışı” olması psikoloji seven ben için heyecan vericiydi. Ama maalesef 120 sayfalık kitabın ilk 70 sayfasını bir şekilde okuyup anlasam da son 50 sayfasını okuyamadım.
Öncelikle Mina Urgan’ı kişilik ve insan olarak sevdiğimi söyleyerek başlamak istiyorum. Fakat ne yazık ki Bir Dinazorun Anıları’ndan aldığım keyfi bu kitaptan alamadım. Yine de okuması oldukça keyifli bir gezi/anı kitabı oldu benim için.
Adından da anlaşılacağı üzere Mina Urgan bu kitabında yurt içinde ve yurt dışında gezdiği yerleri, yaşadığı
Kitabın kapağını henüz kapattığım için duygularım çok taze, nasıl başlayacağımı bilemedim.
Öncelikle kitabı “bu kadar ünlü olacak ne var” diye aldım. Şunu dürüstçe söylemeliyim ki bu kitabın viral olmasında yazarının Asyalı olmasından tutun -Batı özellikle son dönemde Asyalıları çok seviyor- kaliteli bir pr etkinliğine kadar birçok etmen vardır