Önce kitapta anlatılmayanı anlatayım. Önce buzdağının görünen kısmından bahsedeyim. Bizim tanıdığımız Sigmund Freud’dan. Kim O?
Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş olması sebebiyle kariyer basamaklarını tırmanırken türlü zorlukla karşılaşan, meslek hayatına en çok da nöropatoloji ile ilgilenerek başlayan ve niceleri gibi dehası ancak ölümünden sonra hak ettiği övgüye kavuşan psikanalizin babası, kurucusu, her bir şeyi. Ömrünün yarısını kanser tedavisiyle, ameliyatlarla geçirmiş çaresizlik ne demek bilen insan. Varlıklı bir ailenin kızıyla evlenip çalışmalarını dertsiz tasasız özel laboratuvarında devam ettirme fırsatını, hayatının aşkı Martha için elinin tersiyle itmiş gönül adamı. Depresyondan muzdarip hastalarını kokainle tedavi etmeyi deneyen alışılmışın dışında hekim. Sempati beslememek mümkün değil. En azından bu kitabı okuyana kadar benim için öyleydi.
Peki bunların dışında kim? Kitabı okuduktan sonra bir yığın soru işaretiyle kalakaldım. Kitapta anlatılanla, bu zamana kadar tanıdığımızı sandığımız adam aynı kişi olabilir mi? Bir insan aynı anda hem iyi hem kötü olabilir mi? Kime göre iyi neye göre kötü gözüyle mi bakmak gerekir? Listem daha böyle uzaaaaar gider.