Mustafa Kutlu külliyatının üçüncü kitabını bitirdim. Açıkçası Yokuşa Akan Sular ve Bu Böyledir’den sonra beklentim biraz daha yukarıdaydı fakat aradığımı Sır’da bulamadım. Yazar kendini geliştirememiş, bu aşikar. Konular aynı, karakterler aynı, betimlemeler aynı… Yine dini sembolleri çıkarsak ortada kurgu murgu kalmıyor, ki bu haliyle de pek bir şey yok. Açıkçası Sır, 16 yaşındaki genç bir kıza hitap edebilecek birkitap değil fakat dedeme versem hoşuna gidebilir.
İlk bölüm önce anlam veremediğimiz betimlemelerle başlıyor. (her zamanki gibi) Daha sonra anlıyoruz ki ortada makamını ölümünden sonra güvendiği fakat bu iş için pek de uygun olmayan bir adama teslim etmeyi arzulayan bir bey var ve bu beyin arzusu vuku buluyor. Sonra yine asla anlam veremediğimiz bir takım şeyler yaşanıyor. En sonunda bu yeni Efendi sırroluyor, ortadan kayboluyor. Bundan sonra gelecek olan bütün hikayeler de Efendi’yle ve sırrolmasıyla bir şekilde bağlantılı. Böyle bağlantılar, zekice yapılmış bir kurguya ihtiyaç duyar. Fakat Mustafa Kutlu’nun kalemi maalesef o kadar da güçlü değil. Anlatamıyor. Belki zihninde dolaşan bir şeyler var ama ortaya bir hikaye, en azından iyi bir hikaye çıkamıyor. Birkaç güzel, düşündürücü alıntı mevcut fakat onun dışında üzülerek söylüyorum ki, çöp.
24 kitabın sonunda uzun bir yazı kaleme almam gerekiyor. Şimdiden endişeliyim. Yazı yazamadığım için değil, Mustafa Kutlu’dan okuduğum diğer bir kitabın içinde öncekinden farklı bir mevzu bulamam bu endişenin sebebi. Notlarıma bakıyorum. Yalnızca kadınlara ve kızlara karşı bakış açısıyla ilgili bir şeyler yazabilmişim. Bir yerde istediğini elde etmek için cinselliğini kullanan bir kadından bahsediliyor, ki bu yerler kadının adının geçtiği sayılı yerlerden bazıları. Kadın bir gazeteciye malumatını dile getiriyor ve sürekli ya kadının bacağından, ya da ‘’sıcakladığından’’ mütevellit açtığı düğmesinden bahsediliyor. Altında yatan anlam çok açık. Bir başka yerde de üç tane kız evlatlarının olduğundan ve Allah’ın onlara bir de erkek evlat verdiği için şükrettiklerinden söz eden bir adam var. Bu adam güya doğru yolu bulmuş. İçkiyi bırakmış, evine, ailesine dönmüş. Mustafa Kutlu iyi bir yazar değil. Çünkü iyi yazarlar karşı cinsi de çok ustaca anlatabilirler. Mustafa Kutlu cinsiyetçi bir yazar ve hayır, iyi bir yazar değil.
Gelelelim dikkatimi çeken bir başka noktaya: şu yeni eski meselesi. Mustafa Kutlu, anladığım kadarıyla değişen her şeye karşı. Bunu önceki kitaplarında da sezmiştim. Modern şehirleri, modern sözleri, modern insanları yerme peşinde. Değişimden korkanlardan. Korkup da kaçanlardan. Kaçamadığını anlayınca ağzını açıp gözünü yumanlardan. Bana öyle geliyor ki dünyanın en hızlı şekilde değiştiği bu çağa tam anlamıyla tanıklık edenler, bu değişimi kabul etmekte en çok zorlananlar. Elbette değişim olacak. İyi veya kötü. Sonucu memnun edecek veya etmeyecek. Değişmeyen tek şey değişimin kendisi. Bunu kabul edip ayak uydurmaya çalışmaktansa ayak direyenleri hiç anlamıyorum.
Bu kitapla ilgili yazılmaya değer pek fazla bir şey yok. İçinde birkaç güzel eleştirel alıntı var. Onları da paylaştım zaten. Okumaya değmez. Yalnızca evlenmek istemediği için köyünden kaçan Mustafa’nın hikayesini biraz beğendim fakat onun sonunda da ‘’doğru yolu bulma’’ meselesi çıkıyor. Akrabalarının ısrarına rağmen babasını görmeye gitmemesi, zorla bir arabaya bindirilip ona götürüldüğündeyse her şey için çok geç kalması üzerinde yoğunlaşılsaydı ortaya güzel bir hikaye çıkabilirdi fakat Mustafa Kutlu dini dayatmaları hikaye anlatıcılığına tercih ediyor.