Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Lanetlenmeyi ve affedilmeyi boşverin, bizler Tanrının sevmediği çocuklarıyız.
Şahsi düşüncem hayatın gerçekliğinin ancak depresyonda ve mutsuz iken fark edilebildiği durumu , ailenin gerçek yüzünü de görüyorsun; çevrendekilerin yüzünüde. Bu gerçeği kavramanızı sağlasa da herkes bunu kaldıramaz ve bazı kişiler yapıları bakımından uygun değillerdir. Onlar görmezden gelirler gerçeği, gelişen üstinsan her şeye rağmen devam eder; modern insan acizlik ve maddi dünyanın absürtlüğü içinde mutlu olmaya çalışırlar, sorumluklarının altında ezildiklerinin farkında değillerdir bundan kaçış mümkün değildir. Sonunda yaşayabilmek değil katlanabilmek zordur. Eğer hiçbir beklenti olmazsa ve isyan etmezsen her şey olucağı yere düştüğünde hayat akıp gider. Dönüşüm'ü Kafka'nın yaza bilmesi çok sıradan bir durumdur. Kişinin gelişimi değişik kötülüklerin ve acıların içindedir. Bu açıdan yaşamdaki kötü şeylerin çok değerli olduğu kesin ki elbette Kafka Babaya Mektup, Dönüşüm gibi bir eseri ancak acılı,zor ve kötü bir hayat yaşarak yaratabilirdi. Yaşamın doruk noktasının ve gerçekliğinin ve varoluş sancılarının en kesin özelliğidir. Dostoyevski kumarbaz olmasa o eserler yazılamazdı. Acılarımız ve gerçeklerimiz olmadan kendimizi ne kadar tanıyabilirdik? Jack, tüketim toplumu sistemi içinde boğulmuş, sürekli aynı monoton ve anlamsız işi yaparak ve kazandığı her kuruşu gene gereksiz eşyalar almak için kullandığı paradoksal sarmalın içinde önce insomnia ardından da şizofreni hastası olmuş. Ve belki de en acısı, her gün gittiği işinde hiçbir anlam bulamayan, ama modern dünya düzeni içinde yaşamak için buna mecbur olan, 52 haftanın sadece 2 haftasında dinlenmek için didinen, sözde standartlara ulaşmak için debelenen, kısa yaşamları her dakika sona biraz daha yaklaşan “beyaz yakalı köleler”. İnsanoğlu sizce bu haliyle mutlu mu? Veriler bu soruya hayır cevabını veriyor. Depresyona giren, anti-depresan ilaçları kullanan ve hayatlarında hiçbir anlam bulamayan insan sayısı insanlık tarihinde olmadığı kadar yüksek. Daha da acısı, hiç kimse bu durumun sebebini sistemde aramıyor. Herkesin suçlayacak birisi var. Patronu, eşi, ailesi, çevresi ve en kötüsü de kendisi. Para kazanmak zorunda çünkü en başta temel ihtiyaçlar olmak üzere herkesin kendisi için belirlediği bir hayat standardı var. Örneğin binmek istediği araba, periyodik olarak gitmek istediği restoran, giymek istediği kıyafet markası, tatil yapmak istediği otel vb… Peki, bu “standartları” gerçekten kişiler mi belirliyor? Hayır. Tüm bu standartlar bizlere reklamlarla, pazarlama aktiviteleri, sinema, televizyon, diziler, sosyal medya ve ünlüler aracılığı ile bir üst akıl sistemi tarafından dayatılıyor. Belki zorla değil, ama bilinçaltımıza işlenerek, bu standartların sayesinde insanın “değerli ve tam” olacağı, gerçek bir imaj sahibi olacağı mesajı ile dayatılıyor. Ve insanların beyni öyle bir yıkanıyor ki, sürekli olarak kuyruğunu kovalayan kedi gibi hep bu standartların peşinden koşan, ama hiçbir zaman yakalayamayan bir sarmala giriyor, özümüzden ve iç dünyamızdan uzaklaşıp adeta programlanmış robotlara, tam manası ile “tüketicilere” dönüşüyoruz. Tatmin edilen her standardın ardından kişi aynı sarmala tekrar giriyor ve hayatımız boyunca bu paradoksun içinde yaşayarak zamanımız gelince ölüyoruz. Şimdi diyeceksiniz ki “Ama modern dünya artık böyle işlemiyor, herkesin kendini mutlu etmek için bazı lükslere ihtiyacı oluyor”. Haklısınız. Gerçekten de çalışılarak kazanılan para sonrası alınabilen lüks eşyalar insana mutluluk veriyor. Peki, bu mutluluk kalıcı oluyor mu? Daha da önemli bir soru: Siz mutlu musunuz?
Dövüş Kulübü
Dövüş Kulübü
Franz Kafka
Franz Kafka
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
Dönüşüm
Dönüşüm
Chuck Palahniuk
Chuck Palahniuk
··
537 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.