Rönesans’tan bu yana sanat, doğanın duyular le algılanan dış görünümünü
yansıtmıştı. Duyulara güven olmayacağı için, kübistler natüralist sanatı bir
aldatmaca olarak görüyorlar. Onlar nesnenin dış görünümünü değil, özünü
değişmeyen yapısını vermek istiyorlardı. Nesnelerin değişmeyen yanı
duyularla algılanamazdı, ancak akılla kavranabilirdi. Batı düşüncesinden
Descartes’ten beri kökleşmiş olan akılcılık, felsefe tarihinde olduğu gibi bu
kez sanat tarihinde devrim yapıyordu: Natüralizm doğrultusunda gelişen
beş yüzyıllık gelenek, Kübizmle yıkılıyor ve Apollinaire’in “Düşün
Ressamlığı” ya da “Kavram Ressamlığı ” dediği yeni bir çağ üslubu doğuyor.
(..)
20. yüzyılın başı, geçmişle hesaplaşma dönemidir. Doğanın bulgulamasıyla
başlayan, doğa araştırmasıyla sürdürülen, doğada gizli kalan tüm olanakları
sonuna değin deneyen bir kültür gelişmesiyle hesaplaşmaydı bu...