Bu yazarın kitap serisini baştan sona değil , sondan başa okudum . Tavsiye etmiyorum , Baharat Tüccarının Karısı ( en güzel kitabıydı bence ) ilk iki kitap ile çok bağlantılı olmasa da , diğer iki kitap tamamen bağlantılı . Önce Eczacının kızını sonra Ressamın Çırağını okuyun .
Bu yazar betimlemeler konusunda fazlasıyla iyi , kitapları sizi öylesine içine çekiyor ki , 17. yüzyıl İngilteresinde yaşıyor gibi hissediyorsunuz . İçimde o dönemlere karşı öylesine merak uyandırdı ki , zaman makinesi icat edilse kesinlikle o dönemi deneyimlemek isterdim . Olabilidiğince spoiler vermeden kitap yorumumu yazacağım.Muhtemelen çok dağınık bir yorum olacak .
Kitap aslında vebanın yaşadığı dönemleri anlatıyor. O dönem hastalara yapılanları , evleri , bahçeleri direkt izliyor gibi bir hisle okutturuyor kendini.Zaten şehrin en fedakar doktoru kitabın ana karakterlerinden. Dönemin kadınlara ve siyahilere bakışını , kölelik kavramını çok duygusal bir şekilde harmanlıyor genel olaylara. En sonunda da çok ufak büyük ingiltere yangınına değiniyor ama o asıl son kitabın konusu.
Kişisel olarakta Susannah'ın; babasına çok bağlı küçücük hisseden bir kızken , bir çok şeyle baş eden güçlü bir kadın olmasını anlatıyor . Bu kısmı biraz Baharat Tüccarının Karısındaki ana karaktere benziyor ama çoğu yerde Susannah'ı kızı Beht'e( ressamın çırağının ana karakteri ) de benzettim.Yaşadığı evliliğe dair büyük hayal kırıklığından sonra aşkı bulmasına çok sevindim .
En sonunda Henry'nin 'evimi özledim' diye ağlayışlarının gerçekten ne anlama geldiğini anlayınca ben de ağladım , çok kalbime dokundu .
Susannah ve Phoebe'nin biz artık kardeşiz demeleri kitabın en etkileyici olayıydı. bence.
Bu yazarın sadece bu kitabını değil her kitabını okumanızı tavsiye ediyorum , çok ama çok keyifli zamanlar geçirirsiniz