Mutsuzluğun Altın ÇağıKitabı okumadan önce kesinlikle yazarı tanımanız gerekiyor çünkü kitap yazarın iç dünyasındaki evrenselleşmeyi ve bir arayışı anlatmaktadır.
O halde yazarımız hakkında biraz bilgiye ihtiyacımız var.
Emil Cioran Felsefesi Nedir?
Mutlu olmak nasıl bir içgüdüsel bir duygu ise ise mutsuz olmak da bir o kadar içgüdüsel bir yansımadır. Fakat neden mutlu olduğumuzda bunu çok rahat dışarı vurabiliyorken mutsuz olduğumuzda bunu dışarı vuramıyoruz? Peki mutsuz olarak da insan yaşayamaz mı? Hayatı algılayış biçimimiz toplumun geçmişten gelen kurallar ve davranışlar bütününün bir yansımasıdır. Kısacası neyin doğru
neyin yanlış olacağını toplumun geçmiş birikimi belirler. Eğer toplum mutsuzluğu tedavi edilmesi gereken bir hastalık değil de bir seçim olarak görseydi bugün mutsuz olduğumuzda bunu daha rahat kabullenebilirdik.
‘’ Aslında her fikir yansızdır, ya da öyle olmalıdır; ama insan onu canlandırır, alevlerini ve cinnetlerini yansıtır ona; saflığını yitirmiş, inanca dönüştürülmüş fikir, zaman içindeki yerini alır, bir olay çehresine bürünür: Mantıktan sara hastalığına geçiş tamamlanmış olur… İdeolojiler, doktrinler ve kanlı şakalar böyle doğar.’’
Doğada tüm her şey insan zihnin anlam çerçevesinde bir görev bir amaç bir anlam kazanmıştır. Kazanılan tüm edinim ise yüz yıllardır gelen bir kültür bir doğru veya yanlış biçimini alıp genel tanımlar ve kurallar bütününü almıştır.
Peki ya aramızdan biri çıkıp, elinin tersi ile her şeyi reddetseydi ne olurdu?
Sanırım bu sorumuzun cevabını bize Emil Cioran verecektir.
Emil Cioran, tüm eserlerinde mutsuzluğu anlatmaktadır. Bunu anlatırken hayatın ince ve hassas noktalarına değinmektedir. Mutsuzluk, Emil Cioran’ın çocukluğundan beri peşini bırakmadığı bir sancı olmuştur.
Hatta Cioran’ın annesi bu durumu fark edip Cioran’a şu sözü söylemiştir ‘’ Bu kadar mutsuz biri olacağını bilseydim kürtaj yaptırırdım.’’
Annesine karşı Cioran’ın cevabı daha ilginç olmuştur. ‘’ Ben basit bir kazayım bu kadar ciddiye almaya gerek var mı?’’ olmuştur.
Kısacası yazarımız daha küçük yaşlarından itibaren mutsuzluk ile barışmış onu benimsemiştir. En dibe batmak orada sonu görmek bu olsa gerek
Cioran’ın en büyük hobilerinden birisi de mezarlık gezmektir. Bunu öğrendiğim açıkçası pek şaşırmadım bu kadar mutsuz bir insanın lunapark veya eğlence merkezlerinde gezebileceği pek düşünülemez.
Cioran’ın yaşadığı bu karanlık iç dünyası, kaçınılmaz olarak eserlerine dökülmüştür. Birçok okuyucusu ona neden bu kadar karamsar yazdığını sorduğunda cevabı: ‘’ Formülize edilebilen her şey daha katlanabilir hale geliyor.’’ demek olmuştur. Kısacası ben mutsuzum fakat bundan kaçmıyorum bununla yaşıyorum ve bunu anlamaya çalışıyorum demek istemiştir.
Cioran’ın mutsuzluğunun temelinde yatan asıl olgulardan birisi ise nihilist bir paradigma benimsemesidir. Ona göre yaşamın ne bir anlamı ne bir amacı vardır. Ona göre tüm insanlığın hayatın boş ve bir anlamsız bir yer olduğunu iç dünyalarında biliyor oluşlarıdır. Fakat hiç kimse yaşamdaki bu anlamsızlığı kabul etmeyip kendilerini yapay anlamlandırmalar ile oyalamaktadırlar.
Hayatın anlamsızlığı noktasında Cioran’ın inançsız biri olması en büyük etken olduğunu düşünüyorum. Hatta ona inançlı insanlara karşı eserinde de birçok atıflarda bulunmuştur.
Cioran’ın bir diğer tiz noktası ise, varoluş sancısı çekmesidir. Bir türlü kendini bir yere ait hissedememesi ve bir neden aramaktan çok nedenleri ve sonuçları baştan reddetmesidir.
Fakat bu kadar karamsarlığa rağmen kendini amaçsız yaşamakta başarısız olduğunu söyler. ‘’Bu tarz bir mutluluk için fazla acizim. ‘’ der
Bir ilginç durum ise Cioran intihar etmeyi saçma bulmasıdır. İncelmemde buraya kadar geldiyseniz evet intiharı saçma bulması benim gibi size de saçma gelmiştir. Fakat yazarımızın bu konuda da bize bir açıklaması vardır. Cioran’ a göre her insan intihar etmek için geç kalmıştır. Ona göre insanlar geçmiş acılarını yok etmek için intihar etmek ister fakat bu acılar artık yaşandığı için intihar etmek artık
geçmiş acıları silemez bu sebep ile ona göre intihar geç kalınmış bir duraktır.
Genel olarak Cioran için şunu söyleyebiliriz o mutsuzluğu kabul etmiş, benimsemiş ve mutsuzluğa teslim olmuş birisidir. Hiçbir zaman bu durumdan rahatsız olmamış bunu yenmek için savaşmamış.
Neden mi?
Çünkü o bu hayatta en çok mutsuzluğuna sarılmıştır.
Şimdi sıra geldi Çürümenin Kitabı adlı eserimize
Eserden önce yazarımızdan bahsetmemin sebebi, eserin yazarımızın iç dünyasının bir yansıma oluşudur. Kitap ile aynı paralel ve aynı enlem üzerinden yer almasıdır.
Not: Eseri okumadan önce mutlaka Emil Cioran’ ın röportajlarını izleyin. Böylelikle eserde okuyucuya vermek istediğini daha net anlayacaksınız.
Esere gelecek olursak üst kısımda bahsettiğim şeylerden pek de farklı bir durum söz konusu değil.
Yazarımız kendi paradigması ile belli başlı konuları ele alarak onları yorumlamış. Kitap hikâye üzerinden ilerlemediği için içeriğinden bahsetmem pek de mümkün değil. Fakat şunu söylemek mümkün, mutsuzluk ancak bir eserde bu kadar anlam kazanabilirdi.
Son olarak da şunu söyleyebilirim bu eseri en çok dibe vurmuşlar ve hayattan umudunu kesmiş insanlar anlar. Bu eser tükenmişliğe armağan edilmiştir.
Şimdiden okuyacak okurlara keyifli okumalar dilerim.