Bugün Bulgaristan topraklarındayız. Balkan savaşından ikinci dünya savaşına uzanan bu sekiz öykü kare kare bu toplumun acı çöküşünü dillendiriyor.
Genç yaşta okumak için ülkeyi terk eden yazar, bu öyküleri sanki kendi toprağına borçlu olduğu için yazmış. Unutmamak ve bir çoğumuza hatırlatmak belki de "batıya yönlenmek zorundaydık çünkü..." ile devam etmek adına...
Her hikaye ortak paydada hüznü barındırıyor. Her öykü terk ediş, ayakta kalma ya da kalamamayı hissettiriyor. Kimi dede ve torundan bir anı, kimiyse gençlerin birbirine tutunmasını aksediyor. Bazen buruk bir gülümseme alıyor seni ama ardından hüzün baş gösteriyor bu satırlarda.
Kimlikleşmek arzusu kendi benliklerini değiştirmek zorunda kalmaları, komünizmin gelişiyle yaşanılan çöküş ve nihayi bırakış sizi derinden sarsıyor. Hikayeler arasında sevdiğim 2 hikaye ön plandaydı fakat yazarın Osmanlı egemenliği altında yaşamları anlatırken o öfkesini hissetmeniz olası.
Tarafsız bir düşünce yapısında okunursa size muazzam bir şölen bahşederken taraflı bakarsanız milliyetçi görüşünüz sizi yorabilir. Edebiyatın sınır tanımaması ve hiçbir ülkeleşmeye hudut çekmemesi işte bu tür kitaplarda göz dolduran bir gerçek.
Mutlaka tanıklık etmelisiniz, tarafsız ve insancıl bir bakışta farklı öyküleri okumak bizi geliştireceğine her daim inanmışımdır.
Kulaklarıma çalınan bir sözü anımsattı. "Ne zaman iyi ki demeyi bırakırsak o zaman insan olmayı başarabiliriz"
Karar sizin, okumak ya da okumamak tamamen iki parmağınızın arasındaki yapraklara kalmış.