Gönderi

924 syf.
·
Puan vermedi
·
32 günde okudu
Öncül kadınlar arasında, aydın-filozof -yazar kimliği ile öne çıkan feminist hareketin önemli aktivistlerinden Simone De Beauvoir “Mandarinler” kitabı bir otobiyografik kitap olmasının yanı sıra aydınların duruşunu, ikinci dünya savaşından yeni çıkmış Paris aydınlarının çıkış arama noktasında, politik harekette nasıl şekillendiklerini, aşkı, tutkuyu, kadının varoluş sorunlarını inceler. “Mandarinler” adını eski bir Çin lehçesinden alır. “Mandarin” kelimesinin bu lehçeye göre anlamı: bilgin sınıfına verilen addır. Simone De Beauvoir’in bu kitapta “aydın sınıfını” anlatması kitabın ismi ile örtüşür. “Mandarinler” Henri-Paulle, Dubreuilh-Anne, Nadine-Lambert, Anne-Lewis , Henri-Nadine gibi karakterlerden oluşur. Karakterler hem birer ikili hem de birer özgün birey olarak kurgulanmıştır. Henri ünlü bir edebiyatçı, Dubreuilh ünlü bir filozof, Anne iyi bir psikolog, Nadine (Dubreuilh ve Anne’nin kızı), Paulle eski bir şarkıcı, Lambert gazeteci, Lewis ABD’li ünlü genç bir yazar olarak karşımıza çıkar. Romanın olay örgüsü Henri-Dubreuilh’in oluşturduğu sol politik çevrede çıkan bir gazete etrafında döner. (Gerçek hayatta da Simone De Beauvoir, Sartre’nin arkadaşları ile birlikte kurduğu “Modern Zamanlar (LesTempsModernes) adlı politik gazete de çalışmıştır) L’Espoir. Henri, gazeteyi kurmuş daha sonra Dubreuilh gazeteyi sosyalist aydınların gazetesi haline getirmiştir. Kendi varoluşsal sorunlarına yanıt arayan, politik bir grupta geçmişte olup şimdi aktif politika da olmak istemeyen Henri, daha sonraları onlardan uzaklaşıp tiyatroya yönelecek tiyatro oyunları yazmaya başlayacaktır. Dubreuilh, zamanın önde giden filozofu olmasının yanı sıra aydınlar arasında da öncü bir görevdedir. Onun bu görevi, iyi bir psikolog olan Anne’nin onun gölgesinde kalmasına neden olur. Nadine , bu politik ortamda sürekli kendini göstermeye çalışan bir genç kız olarak karşımıza çıkar. Varoluşunu, babasının ve annesinin ardına saklamış, kendini ifade yolunu bilgisi olmadan politik ortamda taraf olmaya çalışarak ifade etmeye çalışan bir karakter olarak algılansa da bu anlamda en kırılgan, en çocuksu genç bir kadındır da ayrıca. Romanın tarihsel planı ise İkinci Dünya Savaşı, Nazilerin Fransa’yı işgali, tüm o ölümler, acılar muhbir vatandaşlar, sosyalist ve komünist grupların direnişi örgütleme sürecindeki başarısı ama direniş sonrası birleşememeleri de yazar tarafından eleştiri olarak dile getirilir. Akıcı ve sürükleyici bir dile sahip Simone De Beauvoir'ın kitabı yazarken düşünmeyi hiç bırakmadığını kendine sorduğu sorulardan anlıyorsunuz. Romanda Anne ve Dubreuilh 5 yıldır ayrı odalar da yatmaktadır. Anne: “Benim bacaklarımı gören kimse yok ki” derken, -benimle dans ediyor ama niye?” diye sorarken kadınlığına karşı duyduğu hoşnutsuzluğu, kendini küçümsemeyi her kadının temsilcisi olarak dile getirir. Ve şöyle de yazar Simone De Beauvoir: “Kadın olmak doğuştan değil sonradan olur.” Ve sistemin onları böyle düşünmeye sevk etmesini de bir yandan da haykırmış olur. “Mandarinler”i okuduğumuz tüm bölümlerde kadın olmanın özgürlük ile o kadar paralel gittiğini görüyorsunuz ki. Bunun yanı sıra edebiyatın, yazının gündelik yaşamın bir rutini haline gelmiş olması, entelektüel çevrenin topluma -sanata dair kaygıları, kitabı okurken size: edebiyat nedir? Nasıl olmalıdır? Gibi sorunlarla politik tartışmaların felsefeyle şekillenmesi sonucu bireyin aydınlanması gibi düşünceleri kafanızda döndürerek içinde bulunduğumuz yaşamı anlaşılır hale getirmenin yolunu bilgiden, üretimden ve gücünü fark etmekten geçtiğini de bize hatırlatıyor. “Mandarinler” Simone De Beauvoir ‘in Nelson Algren’e duyduğu aşkı da dillendiriyor (kitap ona ithaf edilmiştir.)
Simone de Beauvoir
Simone de Beauvoir
Mandarinler
Mandarinler
Mandarinler
MandarinlerSimone de Beauvoir · Alfa Yayınları · 2019289 okunma
178 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.