Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

736 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
38 günde okudu
Ortaçağın karanlığı
Bir inceleme yazdım, çünkü canım inceleme yazmak istiyordu. Yazmaya koyulmak için bunun yeterli bir neden olduğuna inanıyorum. İnsan doğuştan uyduran bir yaratık değil midir zaten? "İnsan doğuştan uyduran bir yaratıktır." (s. 697)
Umberto Eco
Umberto Eco
sağolsun. Onun canı bir roman yazmak istemeseydi ve yazmasaydı, ben bu incelemeyi biraz zor yazardım. Canım istedi diyerek, bir de size Eco'nun sözleriyle hava atıyorum :)) Kendimi bu kadar gömdüğüm yeter, şimdi sıra övgüde. Kendimi tebrik ediyorum, böyle hacimli bir kitabı sonunda okuduğum için. İtiraf ediyorum, iki yıldır hacminden dolayı kaçıyordum. Ama kaç kaç nereye kadar. Sonunda korkumun üstüne gitmeye karar verdim. Ve işte sonuç. O kadar da korkulacak bir şey yokmuş. Umberto Eco yazmışsa, bize kalan tek şey okumak. İlk sayfalarda okurken sıkıldım tıpkı
Tutunamayanlar
Tutunamayanlar
'da olduğu gibi. Hatta ya bu kitap ne anlatıyor dedim. Sonra ilerledikçe, hımmm dedim, biraz daha ilerledim, vaayy be dedim. Sonra ne mi oldu? Kitap beni kendine hapsetti, tıpkı Tutunamayanlar da olduğu gibi. Yanlış anlaşılmasın, iki kitap da aynı konuyu işlemiş demiyorum. Sadece Tutunamayanlar da, hacminden dolayı okuru korkutan ve bildiğiniz gibi en çok yarım bırakılan kitap. Neyse, gereksiz sohbette bu kadarı yeterli. Bu gidişle, ben daha kitabı anlatmadan inceleme bitecek. Bilenler bilir, bilmeyenlere söyleyeyim. Umberto Eco, İtalyan bilim adamı, yazar, edebiyatçı, eleştirmen ve düşünür. Gülün Adı kendisinin ilk kitabı. 1980 yılında yayınlanmış. Adamdaki, özgüvene bakar mısınız? İlk kitapta böylesine hacimli ve iddialı bir eser yazmak. Tıpkı
Oğuz Atay
Oğuz Atay
gibi. Hayran olunası gerçekten. Ama düşündüğünüz gibi bir çırpıda yazmamış tabii. Uzun araştırmalar, incelemeler sonucu ve uzun bir sürede yazmış. Öyle olmasaydı, böyle bir eser olmazdı zaten. En güzel eserler uzun uğraşlar sonucu ortaya çıkar. Gelelim kitaba. Kitap ortaçağda, bir dağın tepesinde bulunan manastırda geçiyor. Her ne kadar içinde cinayetler olsa da, polisiye romanmış gibi görünse de, aslında yazar bize ortaçağ karanlığını anlatıyor. Eco bunu yaparken de, çömez Adso'yu kullanıyor. Tabii yanında da ustası William var. İkisi okuyucuyu yani beni, beyin cimnastiği yapmaya teşvik etti. Acaba o mu, yoksa bu mu diye diye, kitap boyunca düşündüm durdum. Gelelim cinayetlerin sebebine. Manastırda muazzam bir kütüphane var ve içinde sayısız kitaplar. Kütüphane bildiğiniz normal bir kütüphane değil. İçine giren bir daha çıkış yolunu bulamıyor. Çünkü çok karmaşık bir labirent. Bu kütüphanede sır gibi saklanan ama bir şekilde rahiplerin eline geçen yasak bir kitap var. Kitaba dokunan ölüyor. Yasak kitap, karanlık zihinlerin onaylamadığı aydın düşüncelerle dolu. Ee böyle bir kitabın da, genç rahiplerin eline geçmesi onları baştan çıkarmaz da ne yapar. Kitaptan etkilenen rahipler, maazallah halkı bilinçlendirirler. Ya da gülmeyi öğrenirler. Zinhar gülmek yasak! Çünkü bazı örümcek kafalı rahipler, Kutsal Kitapta gülmenin yasak olduğunu söylüyor. Onlara göre; "gülme bedeni sarsar, yüz çizgilerini bozar, insanı maymuna benzetir." (s. 195) "Gülme bedenimizin güçsüzlüğüdür; yozlaşması, yavanlığıdır. Köylünün eğlencesi, sarhoşun özgürlüğüdür;" (s. 649) İşte böyle karanlık bir çağ. Ve kadınların şeytan olarak görüldüğü bir çağ... "-sakın unutma- Şeytan erkeklerin yüreğine kadın kılığında girer!" (s. 320) Bu cümleyi okurken, kadın kadar taş düşsün başınıza, demekten kendimi alamadım. Haksız mıyım ama? Nedir bu kadınların her çağda çektikleri? Umberto Eco, kitabı yazarken ortaçağ konusunda uzman olduğunu okuyucuya ziyadesiyle gösteriyor. O zamanlarda kurulan tarikatlar hakkında geniş bilgi veriyor. Bu arada, kitabı okurken, tarikatları merak edip Google amcadan da araştırma yapma isteği duyabilirsiniz. "Kitaplar inanmak için değil, araştırmak için yazılır." (s. 442) 1 - FRANSİSKEN TARİKATI, bir İtalyan rahibi olan Assisili Francesco, İsa'nın isteğine göre yoksulluk hayatı sürmeye ant içmiş müritleri ile kurduğu tarikattır. William'ın olduğu tarikat. Fransisken tarikatı, İsa'nın mütevazi bir hayat sürmesinden dolayı, kendileri de mütevazi bir hayat sürüyor. İmparator da bu tarikatı destekliyor. Aklıma, halkını yoksullukla terbiye eden liderler geldi. Bir de, sahur vakti vaaz veren Nihat Hoca. "Zengin din adamlarının yoksul ve aç insanlara erdem üstüne vaaz verdikleri bir rezillik yeridir." (s. 222) "İmparator'un kendisinin hiç de uygulamadığı bir yoksulluğu böylesine coşkuyla alkışlaması anlaşılır bir şey değildi" (s. 472) 2 - DOMİNİKEN TARİKATI, Vaizler Tarikatı (Friars Preachers) olarak da bilinen bu tarikatın kurucusu, Aziz Dominik'tir. (Fransisken ve Dominiken Tarikatları, geçimlerini halkın verdiği sadakalarla sağlayan Hristiyan gezgin dilenci vaiz tarikatlarıdır.  Her iki grubun da hedef kitlesi, genel olarak, ruhban sınıfına mensup olmayan laik halktır.) 3 - BENEDİKTİN TARİKATI, Aziz Benedikt'in Kurallarını takip eden Hristiyanlığın Katolik koluna bağlı bir manastır tarikatıdır. Manastırın mensup olduğu tarikat. 4 - DOLSİNİSYEN TARİKATI, Fransiskenler gibi yoksulluk hayatı sürerken, tüm Hıristiyanların da tıpkı İsa gibi yoksul bir hayat sürmelerini savunuyorlardı. Kitapta en çok dikkatimi çeken şey, Dolsinisyen tarikatının liderlerinin yakılması. Aslında bunun sebebi açıkça belli. Katolik kilisesi zenginlik içinde yüzüyordu. Onlara göre İsa, cebinde bir kese taşıyordu. Bu da, onun paraya değer verdiğini gösterir. O zaman onlar da paraya değer vermeli ve zengin olmalı. Dolsinisyen tarikatı ise, İsa'nın paraya tamah etmediğini, mütevazi bir hayat sürdüğünü savunuyordu. Ee hal böyle olunca da, yoksulluğu savunan bir tarikat yok edilmeli. Çünkü halk zenginlere ve kiliseye karşı ayaklanıyordu. William ve çömez Adso cinayetleri çözmeye çalışırken, bir yandan da, diyaloglar sayesinde tarikatlar hakkında bilgi ediniyoruz. Bu diyaloglar daha çok kitabın başlarında veriliyor. Bir de kitapta fazlasıyla Latince kelimeler var, haliyle de dipnot var. İlk zamanlar dipnot okumaktan başım döndü. Ama sonra ne kadar doğru bir şey yaptığını anladım. Kitaptan sonra filmini izlerken, Latince kelimelerin anlamlarının verilmemesi filme yabancılaştırdı. Ama yine de tavsiye ederim, güzel film. Ha, bu arada dizisi de var. İlk bölümünü izledim. En kısa zamanda başlayacağım. Kitabın diğer bir kafa karıştıran kısmı ise, fazla karakter olması. Okurken, kitabın arka sayfasına rahiplerin isimlerini ve ne iş yaptıklarını yazdım. Bu şekilde kitaba daha hakim oldum. Bir tarafta kitaptan korkan karanlık zihin, bir tarafta insanlara gerçekleri anlatan aydınlık zihin. Karanlık zihinlerin sır gibi sakladığı bu kitabı kim yazmış acaba? Bu filozof kim? Bu filozofun düşüncelerinden neden bu kadar korkuyorlar? "Güldürüden söz eden birçok başka kitap var, gülmeyi öven birçok kitap da. Niçin bu kitap içini öylesine korkuyla dolduruyordu?" "Çünkü onu Filozof yazmıştı. O adamın yazdığı her kitap Hıristiyanlığın yüzlerce yıllık bilgi birikiminin bir bölümünü yok etti." (s. 648) Neden insanlığı hep karanlığa sürüklemek istiyorlar? Neden insanlara bilgi veren, sorgulayan kitapları yasaklıyorlar? Kitabı kapatınca bu sorular kafamda döndü durdu. Yüzyıllardır hiçbir şey değişmemiş. Günümüzde de durum aynı. İşte böyle. Sakın es geçmeyin derim. Eco yazmışsa, bize düşen okumak. Fazla beklemeyin, ön sıralara alın derim. Meraklısına şimdiden keyifli okumalar... Kitapla kalın, sevgiyle kalın...
Gülün Adı
Gülün AdıUmberto Eco · Can Yayınları · 202012,6bin okunma
··1 alıntı·
1 artı 1'leme
·
14,1bin görüntüleme
Hilal Yiğit okurunun profil resmi
Kitaba birazdan başlayacağım. Bu incelemeyi iyiki okudum dedim çok teşekkür ederim. Hadi bakalım başlayayım 🤗
Sultannn okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Keyifli okumalar 🌼
belysmiss okurunun profil resmi
Bu ne muazzam bir incelemedir elinize emeğinize sağlık
12 öğeden 11 ile 12 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.