Gönderi

·
Puan vermedi
Bir Hülya Adamının Gördüğü Kabus (Tanpınar'ın Hikayelerinde Çocukluk)
Ahmet Hamdi Tanpınar romanlarında, hikayelerinde yarattığı karakterlerin iç yolculuklarını derin tahlillerle vermedeki ustalığıyla bilinen bir yazardır. Bu bağlamda yarattığı karakterler, farklı veçhelerden irdelenmeye değer özellikler gösterir. Özellikle hikayelerinde karakter yaratım sürecinde göze çarpan en bariz unsur çocukluktur. Karakterlerin şahsiyet yapısını büyük ölçüde çocukluklarında yaşadıkları olaylar, travmalar ve korkular belirler. Burada değinilmesi gereken en önemli nokta ise yazarın zaman kavramına olan bakış açısıdır. Tanpınar için zaman, ‘yekpare bir anın parçalanmaz akışı’dır; yani zamanı bir bütün olarak algılar. Burada akıllara tabii olarak Henry Bergson’un Durée kavramı gelecektir. En geniş anlamıyla zamanda süreklilik olarak tanımlanabilecek bu kavram, Tanpınar’ın zaman algısına derin bir etkide bulunmuş, yazar ‘mazi-hal-ati’ terkibini temellendirirken Durée’den etkilenmiştir. Bütün bunların ışığında denilebilir ki Tanpınar hikaye kahramanlarını yaratırken kahramanların geçmişi, sürekli onların ruhlarının yakasına yapışmıştır. Acıbadem’deki Köşk adlı hikayede çocukluğu dayısının köşkünde geçen karakterin burada yaşadığı olaylardan fazlaca etkilendiğini görüyoruz. Çocuğun dayısı Sani Bey gerekli gereksiz icatlar yapmasıyla bilinir ve son icadı gusülhanedir. Gusülhanenin yapımı, söz konusu karakterin kişiliğini yapılandırmasında büyük rol oynayacaktır: ‘’Eğer dostlarım beni ciddi bulmuyorlarsa, olur olmaza gülmemi ayıplıyorlarsa, yahut kendilerini o kadar heyecanlandıran, büyük ümitlere kaptıran işlerde soğuk durduğumdan şikayet ediyorlarsa hülasa herkese benzemek ve herkesle beraber az çok çıldırmamak meziyetlerinden – ki hayatta muvaffakiyetin en büyük şartlarından olsa gerektir- mahrumsam, bunun tek mesulü şüphesiz annemin dayısı veya onun icadı olan bu şaheser gusülhanedir.’’ (S. 223) Dayısı Sani Bey’in gusülhanenin yapımı sırasında vefat etmesi de karakterin yaşadığı travmanın derinliği açısından önemli bir noktadır. Tanpınar genelde zaman mefhumunu metafizik düzlemde ele alır; bundan dolayı onun kurgusunda zaman, müsbet veya menfi özellik göstermez. Zaman bir terkiptir ve insan ruhunun işleyişinin temel izleğidir. Hikayelerinde ise zamana dayalı kavram olan çocukluk, karakterlerin ruhuna menfi miraslar bırakmıştır. Ruhi yönden yıkım içinde olan karakterlerin çocukluk yıllarında yaşadıkları bir kayıp, saplantı, travma veya derin korku yaşamakta oldukları zamanı da etkiler. Örneğin, Yaz Yağmuru hikayesinde evli ve iki çocuklu Sabri Bey’le yasak aşk yaşayan Fatma Hanım’ın sabit-kadem, tutarlı bir kişilik geliştirememesinin sebebi mütemadiyen çocukluk yıllarında genç yaşta ölen teyzesinin yerine konmasıdır: “Kalfa beni çok severdi. Ama kendim için değil! Teyzeme benzediğim için. Ona benzediğime, belki de hakikaten o olduğuma inanırdı. Yavaş yavaş buna beni de inandırmıştı. Bana hep ondan bahseder, onun kelimelerini, el işaretlerini, bakışlarını öğretirdi.” (s.194) Öyle ki bu durum zaman içinde patolojik bir özdeşleşme halini almıştır: “Gece oldu mu, kendimi o eski odamda ve teyzem olarak düşünüyordum. Hem keni yatağımda, hem oradaydım. Ve bilhassa oradaydım. Gözlerim kapalı, yattığım yerde hep oradaki halimi düşünüyordum.” (s.195 – 196) Fatma’nın teyzesinin ölümü, yarı deli kalfanın da etkisiyle benliğini kaybetmesine, adeta kendi bedeninde başkasının ruhunu yaşamasına sebep olmuştur. Evin Sahibi hikayesinde ise çocukluğu boyunca yarı deli bir Arap halayığından annesinin ölümünü bütün dehşetiyle dinleyen birinin ölümün sürekli kendisini kovaladığı saplantısıyla yaşadığı anlatılır. Bu ölüm hikayesi mitik, efsanevi unsurlarla bezenmiştir. Annesini, ona aşık olan bir yılan öldürmüş, aynı yılan dedesinin ve babasının da ölümüne sebep olmuştur. Ölüm, söz konusu karakterin adeta bir yılan gibi her an boynuna dolanmış bir vaziyette hayatına tesir ediyordu: “Ölüm, dört bir tarafımdaydı bazen koynumuza sokuluyor, derilerimiz birbirine dokunuyordu ve hemen daima, hiç olmazsa göz göze bakışıyorduk.” (s. 128) Ölümlerin sonucunda yaşanan kayıpların yanı sıra sırra kadem basan şahsiyetin, karakterin ruh dünyasında bıraktığı boşluk da hikayelerde işlenir. Teslim adlı hikayede karakterin lise ve yüksek tahsil boyunca tek amacının göç sırasında kaybettiği babasını bulmak olduğu anlatılır. Nihayet babasını bulur ve babasının kendinde çocukluğundan itibaren oluşturduğu derin boşluğu alışılmadık bir biçimde doldurmaya çalışır. Babasının ikinci evliliğinden olan sekiz çocuğunu tüm benliğiyle sahiplenir ve aile reisi rolünü üstlenir. Çocukluğu ve gençliği boyunca baba figürünün hayatında yarattığı eksikliği, kendisinin olmayan bir aileyi sahiplenerek gidermeye çalışır. Karakterlerin çocukluk zamanlarının bugüne bıraktığı kötü miraslardan biri de ‘korku’dur. Ani veya belli bir süre boyunca yaşanan korku, karakterlerin yetişkinlik zamanlarında travmatik hadiseler yaşamalarında etkili olmuştur.
Hikayeler
HikayelerAhmet Hamdi Tanpınar · Dergah Yayınları · 20131,279 okunma
·
109 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.