Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

708 syf.
9/10 puan verdi
·
18 günde okudu
Truva kelimesine çoğumuz Truva Atı dolayısıyla aşinayız fakat hikayesini yüzeysel olarak bilmekle yetiniyoruz. Ben de Truva Savaşı'nı son bir aylık süreçte detaylıca öğrendim, belki de Yunan dahil bütün mitolojilerin en önemli olayı sayabiliriz. Göze "kız meselesi" gibi görünen bir şey yüzünden etkileri otuz yıla yayılmış bir savaştan bahsediyoruz, az değil. Bu incelemede savaşın detaylarına girmeyeceğim, yoksa sayfalarca yazmam gerekir. Bizi ilgilendiren kısım bu savaşın yaklaşık bir aylık bölümü. İlyada kelimesinin anlamı "İlyon'a", İlyon da Truva'nın başka bir ismi. Savaşta iki tarafımız var, Akhalar (Yunan) ve Troyalılar (Anadolu). Akhalar on yıllık bir yolculuk sonunda Anadolu'ya varırlar, İlyada ise bundan sonra on yıl süren savaşın yaklaşık dokuzuncu yılına denk geliyor. "İlyada bir savaşın, Odysseia bir karakterin destanıdır." gibi ifadelerle karşılaşsak da İlyada bize Akhilleus'un öyküsünü sunuyor, savaşı onun yaşadığı bir olay çerçevesinde izliyoruz. Akhilleus kimdir, nedir derseniz Akhaların en yiğit savaşçısı diyebilirim. En çok o adam öldürüyor, en çok o yağma yapıyor, kendisine neredeyse tanrı gibi davranılıyor. Bundan sonra dananın kuyruğunun koptuğu yere geliyoruz. Agamemnon diye bir karakterimiz de var, o da Akhaların kralı ve komutanı. Bu adamlar yağmaladıkları yerlerden ödül olarak birer kadın alıyorlar fakat sonrasında tanrıların işe karışmasıyla Agamemnon'un elinden kadını alınıyor, o da Akhilleus'un kadınını alıyor. Yine kız meselesi diyebiliriz, Akhilleus da bunun kiniyle "küsüp" savaşı terk ediyor ve Akhaların yenilgisini diliyor. Tabii ki karakterin ve savaşın hikayesi burada bitmiyor fakat devamına spoiler içermemesi adına girmiyorum. Aynı şekilde Hektor, Odysseus, Patroklos gibi birsürü önemli karakter var fakat incelemeyi, okumayanlarda okuma isteği uyandırması adına yazıyorum; tat kaçırıcı detaylardan bahsedip sizi sıkmayacağım. Destanın geneline baktığımızda sürekli savaş betimlemeleriyle karşı karşıyayız. "X kişisi Y kişisinin vücudundaki Z bölgesine kargısını atarak kara ölümü getirdi." şemasından ilerleyen sahneleri onlarca kez okuyoruz. Savaş sadece sahada da devam etmiyor, tanrıların insanlarla ve kendi aralarındaki tartışmaları da birçok yerde görebiliyoruz. Gerektiği zaman sevdiği insanların canını kurtarıyorlar, başka bir zaman ise ölüme terk ediyorlar. Tam burada eserdeki kader anlayışından söz etmek istiyorum. Eski Yunan'daki eserlerde bu konuda bir fikir birliği yokmuş, Homeros'un diğer eseri Odysseia'da bile farklılıklar görebiliyoruz. O yüzden söyleyeceklerim sadece bu eser hakkında olacak. Çoğumuzun bildiği bir tanrı var, Zeus. Kendisi mitolojide tanrıların babası, en büyük tanrı. Fakat yeri geldiği zaman o bile kadere müdahale etme korkusunu yaşıyor, gücünün olduğunu sansa bile ipleri çok başka ellerde. Buradaki kader en büyük tanrıyı bile aşıyor, çok üstün bir kavram. Tabii ki yansımalarını insanlar üzerine de görüyoruz; yeri geldiğinde kahinlik yapanlar da var, yeri geldiğinde gelecekleri için tanrılara yakarıp kurban kesenler de. Kavramdaki ikilik de en çok burada karşımıza çıkıyor, tanrılar istedikleri zaman savaşa ve insanlara müdahale edip kaderlerini değiştirseler de belli konularda sınırları var. Buradaki iki üç paragrafta tam olarak açıklayamasam da okursanız ne demeye çalıştığımı anlayacaksınız, insanların kader algısı günümüzdekine göre çok daha farklıymış ve benim ilgimi çekti. Zaten döneminde bu eserlere kutsal kitaplar gibi yaklaşan insanlar olduğunu düşününce etkileri daha iyi anlaşılabiliyor. Ek olarak bir aylık hazırlık ve okuma serüvenimde bana yol göstericiliği yapmış Azra Erhat'ı tekrardan takdir ettim, eseri olabilecek en iyi ve açıklayıcı şekilde günümüze aktarmış. Birçok noktada kitaptaki notlarından da, kendi sözlüğünden de yararlandım ve çok işime yaradı. Biraz dağınık bir inceleme olduğunun farkındayım ama bu kadar geniş çaplı bir eser için düşüncelerimi böyle kısıtlı bir yere sığdıramıyorum. Neredeyse üç bin yıldan beri günümüze aktarılan bir şeyden bahsediyoruz, belki de insanlığın zaman yolculuğuna en yaklaştığı noktalardan birisi. Dönemin insanlarına, dinine, günlük yaşamına, ilgi alanlarına, ahlakına; kısacası her şeyine değiniyor. Yeri gelince sıkıldığım, bunaldığım da oldu ama tekrar düşününce iyi ki okumuşum diyorum, asla hafife alınacak ve okuyup geçilecek bir kitap değil. Mitolojiye ciddi anlamda başlangıcım bu kitapta oldu, mümkünse de Odysseia ve Theogonia gibi eserlerle devam edeceğim. Herkese tavsiye edebileceğim bir eser değil ama merakınız varsa ve hazırlıklı hissediyorsanız bir gün bile beklemeyin, eminim bitirince çok güzel deneyimlere sahip olacaksınız. Başka kitaplarla görüşmek üzere.
İlyada
İlyadaHomeros · Türkiye İş Bankası Yayınları · 20147,3bin okunma
··
2.166 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Tuana okurunun profil resmi
Akhilleus'un Agamemnon'un davranışına fazla tepki verdiği düşünülübilir ancak dönemin kadın ve kadın esirleri anlayışına bakıldığında gayet yerinde bir tepki. Bu anlayış da savaşlarda alınan bir esir dahi olsa, bir erkeğin-bir yarı tanrının- "kadınının" alınması, onur payının alınması anlamına gelmesi şeklindedir. Bu durum da yüzyıllar öncesinden beri kadınların nasıl bir eşya gibi erkeğin onurunu temsil ettiğini sorgulamaya itiyor. Eline sağlık!!
bora okurunun profil resmi
kesinlikle, hem iyi hem kötü anlamda kilit bir rol oynuyorlar dönemin eserlerinde. teşekkür ederim
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.