Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

234 syf.
10/10 puan verdi
Yazar özgürlük kavramını analitik olarak incelerken özgürlüğü farklı boyutlarla ele almış, aktörün ruhsal yapısı ve iç dinamiklerinden hareketle aktörün psikolojik tutumlarının topluma yansıyan yönünü değerlendirmiştir. “ Özgürlük" ancak ve ancak çağdaş insanın kişilik yapısının bütünüyle çözümlenmesi temel alındığında tam anlamıyla anlaşılabilir” açıklamasından da anlaşılacağı üzere toplumu oluşturan bireyin hem fiziksel hem de ruhsal olarak incelenmesi gerektiğine, özellikle kişilik yapısının çözümlenmesine vurgu yaparak bu düşüncesini dile getirmiştir. Hem toplumun hem de toplumu oluşturan aktörün dinamik yönü düşünüldüğünde özgürlük kavramını değerlendirmek ve kavramsal olarak bir sınır çizmek neredeyse imkânsız görünmektedir. Bu imkânsızlık düşüncesini değişkenlik kavramı çerçevesinde sosyolojik düzlem içerisinde tekrar ele alırsak hem toplumun hem de bireyin hangi yönde ve nasıl bir evrilmeye doğru ilerlediğini çözümleyebilir ve bir olumlamaya ulaşabiliriz. Kültür kalıpları içerisinde kendi değişimini devam ettiren bireyle toplumsal sürecin kendi dinamiğini anlamak aynı kitabın farklı dillerde okumaya benzemektedir. Her yapının ontolojik olarak var ettiği sistemler kontekstinde kendine kavramlar sistemi ve adeta bir lisan da oluşturmuştur diyebiliriz. Bu iki lisan ne birbiri ile aynı ne de tamamıyla birbirinden farklı bir dil olup her iki dilin de çok iyi anlaşılması semantik yanlışlıklara mahal verilmemesi gerekmektedir. Özgürlük kavramı insanın varlığı ile birlikte ortaya çıkmış bir olgu olarak görünse de aslında insan kendi varlığından önce dış dünyanın farkına varmış ve evereni gözlemlemiş, sorgulamış, anlamlandırmış, şekillendirmiş ve hatta olanı değiştirmeye çalışmıştır. Doğaya egemen olduğunu yaratılmış her şeyin kendine hizmet ettiğini anladıktan sonra kendi iç dünyasını bizatihi kendi varlığına bir dönüş yaşamış artık içindeki “ben” i sorgulamaya başlamıştır. Burada yazar insanın kendi özgürlüğünü keşfetme sürecini anlatırken özellikle Avrupa’da yaşanılan skolastik döneme ve insan üzerindeki baskısına hayli vurgu yapmıştır. Zira bu dönemde insan kendi varlığını doğadan ya da dini tekelinde bulunduran kiliseden ayrı bir varlık olarak düşünmemekte onun bir parçası olarak görerek özgürlük gibi bir düşünceye de ulaşamamış durumdadır. Aynı zamanda kilisenin bu baskıcı ve totaliter tutumu insanın kendi varlığını sorgulamasına, özgürlük kavramına doğru ilerlemesine de neden olmuştur. İnsan da sürekli olarak kendini var eden değişim bir kalıba dökülmese de kendi içinde bir tutarlılık bir ahenk barındırmaktadır. Tıpkı uçsuz bucaksız gökyüzünde uçan kuşların belli bir koordinatta uçması gibi. Bu bağlamda yazarın şu cümlesi bu düşüncemizi destekler mahiyettedir. “ İnsanı hem kendi iç dünyasında hem de toplum hayatında denetleyen davranışlarının tutarlı olmasını sağlayan ruh ile beden arasında dengeyi kuran bir kuvvet vardır.” İnsan ontolojik olarak farklı kişilik ve karakter özelliklerinde yaratılmış, hem karmaşık hem de bu karmaşanın içinde “uyarlanabilen” bir mekanizmaya da sahip bir canlıdır. İçinde yaşadığı zamanın ve toplumun ayrıca kendi içsel dürtülerinin de yadsınamaz etkilerinden hareketle uyum sağlama ya da uyarlanma iç denetimiyle varlığını sürdürmede kararlı ve güçlü bir yapıdadır. “ İnsan varoluşu ve özgürlüğü en baştan birbirinden ayrılmaz iki öğedir.” Cümlesinden hareketle yazarın özgürlüğe olan bakış açısını anlayabilmekte, hem anlamsal hem de sosyolojik olarak incelenmesi gereken bir kavram olduğu sonucuna varabilmekteyiz. Yazarın özellikle üzerinde durduğu diğer iki kavram ise “yapma özgürlüğü” ile “ yapmama özgürlüğü” söylemleridir. Bu iki kavram arasında gözle görülmeyen fakat insan ruhunda belli yaptırımlara sahip bir konum bulunmakta bu iki olgu arasındaki mesafenin artmasıyla kişi kendini yalnızlaşmış, tükenmiş ve özgürlüğünü sorgular halde bulmaktadır. Bu kitapta özgürlük tanımı yapılırken özellikle çağdaş yani modern insanın özgürlüğüne değinilmekte var olan bireysellikten hareketle ortaya çıkan soyutlanma, bireysel önemsizlik, güçsüzlük duygusu ve yalnızlık hissine atıfta bulunulmaktadır. Skolastik düşüncenin belli aşamalarla önemini yitirmesi, pozitif ve rasyonel düşüncenin hayata entegre olmasıyla birlikte insan kendini ekonomik ve kültürel bağlamda bireysellik yarışında bulmuş, bu yarışı kazandığını düşündüğünde ise varlığını temellendirdiğini düşündüğü manevi bağlardan koparak anlamsızlık seremonisinin içinde kendini yeni bir anlam arayışı içinde bulmuştur. Zira gelenekten gelen dinin ortaya koyduğu normlar ve değerler kapitalizmin de etkisiyle seküler bir yaşam süren insana artık yeterli gelmemekte kopan bağlar “yeni” oluşturulacak manalara yönelmektedir. Bireyselleşen insan özgürlüğünü her açıdan kavradıktan sonra daha önce yaşadığı tutsak düşünce kalıplarına dönüşü reddetmekte değişen manevi istek ve arzularıyla kendi değer ve inanışlarını oluşturmaya başlamıştır. Dinsel özgürlük ile göbek bağını kendi elleriyle kesen insan hem özgürlüğü talep etmekte hem de bir dine bir manaya bir ideolojiye bağlanma ihtiyacı duymaktadır. Çağdaş özgürlük insanı böylesi bir ikilemle baş başa bırakmış ruhen ve karakter olarak evrilen aktörü kendi güçsüzlüğüyle tanıştırmıştır. Kapitalizm insanı özgürlük söylemi altında modern bir köleliğe doğru sürüklerken kişiyi hem köklerinden koparmış hem de yalnızlığa iterek kendine bağımlı hale getirmiştir. Calvinizmin dikte ettiği “ çalış, israf etme, sermayeye dönüştür” söylemleri çağdaş insanın adeta kutsal metinleri haline gelmiştir. Ekonomik hayattaki niteliksiz ve çıkar ilişkileri toplumsal ve kişisel ilişkilerde de kendini göstermiş bu ilişkilerin “insansı” özelliğinin yitirilmesine neden olmuştur. İnsan içinde yaşadığı toplumda yaptırımların katı kuralların ve değişmez dini normların etkisinden kurtulduğu anda kendi özgürlüğünün peşine düşmüş maddeye hükmetmeye başlamış her anlamda hazza ulaşmaya çalışmıştır. Bu hazcılık ve bitmek bilmeyen tüketim arzusu bireysellik çıkmazı ortasında kalan insanı köksüz ağaçlara dönüştürmüş manen içsel bir çöküntüye uğramasına neden olmuştur. Bu özgürlük paradoksu içinde bunalan insan kendine kaçış mekanizmaları geliştirmiştir. Bu mekanizmalar fundamanadalist bir yaklaşım olup ya boyun eğme ya da egemenlik kurma olarak ortaya çıkmıştır. Bu ortaya çıkan durumlar aşırılıkları ve insanın ruhsal düzlemde bir saplantıya dönüştüğü için “sadizm” e ve “ mazoşizm” e dönüşmüştür. Sadist eğilimde de mazoşist eğilimde de soyutlanmış bireyin tek başına ayakta kalma yetersizliğiyle bu yalnızlığı yenecek bir ortak yaşamsal ilişki gereksiniminin bir sonucudur. Kişi ekonomik özgürlüğe kavuşurken yalnızlaşmış güçsüzleşmiş ve yetkeci bir kişiliğin etkisi altına girme ihtiyacı hissetmeye başlamıştır. Bu da yeni dini hareketlerin ve marjinal grupların ortaya çıkmasına ya insanın kendini karizmatik bir lidere körü körüne bağlanarak özgürlükten kurtarmasına ya da üstünlük duygusuyla kendini vazgeçilmez bir güç olarak görmesine neden olmuştur. Hitlerin nevrotik kişiliği ve sadist gerçekliğiyle bu aşırılığa bir örnek oluştururken kendine acı çektirerek mutluluğa erişeceğini düşünen toplu intiharlara kadar giden cemaatler de mazoşizme örnektirler. Sonuç olarak yazar değişen toplumu ve toplumun yapı taşı insanın fiillerinin nedenlerini anlamak için aktörün karakter analizinin, ruhsal çözümlenmesinin yapılması gerektiğini, ayrıca çağdaş insanın içine düştüğü buhranın, yalnızlığın ve durdurulamaz değişimin hangi yöne doğru ilerleyeceğinin bir ön değerlendirmesini yapmıştır. Yazar tarihi arka plan bağlamında, değişen çağdaş insan portresinin oluşmasında var olan her bir fırça darbesini analitik olarak ortaya koyarken sosyal gerçekliklerin dinamik insan doğasında ne denli önemli değişiklikler meydana getirdiğini de örneklerle izah etmiştir. Yaşadığı evrende bir parça konumda olan insan kendi varlığını keşfe çıkmış var olan dinsel hayat, ekonomik değişim ve buna bağlı piyasa hareketleri, kutsallığın yön değiştirmesi özellikle de sekülerleşme ile kapitalizmin yeni normları ile adeta var ettiği özgürlüğünden kaçmaya kaybettiği köklerini yeniden inşa etmeye karar vermiştir. Yapılan tanımlardan hareketle özgürlük, yaşama anlam ve güven veren tüm bağlardan kurtulan çağdaş toplumda soyutlanmış ve güçsüz kalmış bireyin güvensizliğidir.
Özgürlükten Kaçış
Özgürlükten KaçışErich Fromm · Payel Yayınları · 19961,553 okunma
··
1.498 görüntüleme
Lev Nikolayevich Myshkin okurunun profil resmi
Benim okuduğum kitap ile izin ki aynı kitap mi emin olamadım. Sanırım Say Yayınları 300 sayfa olarak basmış olması da buna katkı sağlamış olabilir. Fakat yorumunuza sağlık diyorum. Kitabı anlamama katkı sağladığınız için teşekkür ederim.
Elif okurunun profil resmi
Rica ederim. Yorumunuz için ayrıca teşekkürler.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.