Gönderi

170 syf.
10/10 puan verdi
·
33 saatte okudu
rastgele uzakdoğu edebiyatı serimin beşinci kitabı..
bu kadar az sayfaya kocaman bir çöplük sığdırmak... koreli yazar hwang sok-yong’un eşyaya bağımlılığın bir deliliğe dönüştüğü çağımızda sistemin dışarı attığı, köleleştirdiği ve kentlerin dışına itilen insanları başrole taşıdığı romanı tanıdık şeyler.. tüketim çılgınlığına alet olup hiç düşünmeden çöpe attığımız tüm şeyleri hayal ederek, bir günlüğüne de olsa çiçek adası’nı ziyaret etmeye ne derdiniz? çöplük yuvası çiçek adası... tezatlık dikkatinizi çekti mi? kenzaburo oe’nin “asya’nın en güçlü sesi” olarak tanımladığı hwang sok-yong, kitabında bize hakiki bir asya hikâyesi sunuyor. tüketim çılgınlığında kendimizi kaybetmişken bizim bu kadar kolayca harcayabildiğimiz şeylerin bedelini kimin ödediğini düşünmek istemiyoruz. hwang sok-yong’un 2011 yılında yayımlanan ancak dilimize henüz çevrilebilmiş bu romanı, bir bakıma geçmişten gelen bir uyarı niteliği de taşıyor. fakir bir gecekondu mahallesinde yaşayan pörtlek ve annesi, babasının ortadan kaybolması üzerine, “daha çok para kazanacaklarını” düşünerek çiçek adası denilen çöp toplama bölgesine taşınıyor ve burada çöp yığınlarının içinde, “işe yarar” şeyleri toplayarak para kazanmaya çalışıyor, herkes geçimini çöp yığınlarından sağlıyor. şef asura ve onun oğlu saçkıran onların buradaki yaşama ayak uydurmasını kolaylaştırırken bir yandan da asura ile annesinin yakınlaşmasından sonra aileler de birbirlerine karışıyor. anne ve babalarının birlikte yaşamaya başlamasından sonra abi-kardeş gibi sürekli birlikte takılmaya başlayan 13 yaşındaki pörtlek ve 11 yaşındaki saçkıran’ın hikâyesine ağırlık veren romanda, bu iki çocuk bir bakıma “gerçek” dünyadan da dışlanıyor. çöp ayıklayıcı olarak çalışan insanlar, bir fırsatını bulup şehir merkezine gittiklerinde herkes onların kokmasından rahatsız olduğu için onlardan uzaklaşıyor. pörtlek, saçkıran, köstebek... herbiri ayrı hikayelere sahip, aynı yolun yolcuları. saçkıran gönlümde taht kurdu, saflığı ve içtenliği ile... yazar, hikayenin sonunda saçkıran’a biraz insaflı davranamaz mıydı, davransaydı biz okurlar olarak daha mutlu mu olurduk, saçkıran’ın ölmesi gerekli miydi sorusunu sormadan geçemiyorum. bu kadar eziyet ve zorlu bir hayata tutunma mücadelesinden sonra “pörtlek, annesi ve saçkıran hep birlikte mutlu bir sonu hak etmeliydi .” diyerek içimde bir uktee kaldığı sitemini etmeden geçemiyorum. 170 sayfalık kimi zaman eğlenerek takip edeceğiniz roman, çoğunlukla bazı şeylerin farkına varmamızı sağlayarak kişisel, hatta toplumsal derinlikte bir sorgulamaya davet ediyor. hızla tükettiğimiz, yerine gecikmeksizin yenilerini koyduğumuz şeyler, tanıdık şeyler kimileri için çok fazla anlam taşıyor. biz bilmesek de! . . . "böyle işe yaramaz eşyaları neden çok değerli bir şeymiş gibi saklıyorsun?" "çünkü sahipleri onları, onlar da sahiplerini sevdi." "peki, ta oradaki, çöplükteki eşyalar?" "onlar hiç sevilmedi ki..." kendi kendine mırıldanan pörtlek artık gayet iyi biliyordu. şehrin kenar mahallelerinden merkezlerine kadar, sayısız evler, binalar, arabalar, nehir kenarında otoyollar, demir köprüler, ışıklar, kulak zarını yırtan sesler, sarhoş kusmukları, çöplükler, atılmış eşyalar, toz ve duman, çürüme kokusu ve tüm zehirlere varıncaya kadar, tüm bu devasa şeylerin şimdi yaşamakta olduğu dünyadaki insanların yaptığı şeyler olduğunu. ancak her zaman olduğu gibi, çiçekler çayırdaki yanmış külleri delerek yeniden açıp rüzgârda salınacak, islenmiş ağaç dalları yeniden tomurcuklanacak, çin kılıç otlarının koyu yeşil yaprakları yeniden çıkacaktı; her zaman olduğu gibi...
Tanıdık Şeyler
Tanıdık ŞeylerHwang Sok-Yong · Doğan Kitap · 2018122 okunma
·
1 artı 1'leme
·
1.204 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.