Gönderi

David Copperfiel: “Fırtına” Adlı Bölüm Üzerine Bir Yazı
David Copperfiel’ı artık bitirmek üzereyim kitabın bitmesine yaklaşık bir yüz sayfa kaldı. Kitap hakkında bitirince bir yazı yazmayı düşünüyordum ama bu bölüme özel bir şeyler yazmak istedim. Kitaptaki her bir bölüm, anlatının olağan sürecinin ayrılmaz bir bütününün parçaları olabilir ama kitaptaki en etkileyici bölüm hangisiydi diye sorulacak olursa “fırtına” derim. Bölümü okuduktan sonra aklıma nedence aynı yazarın “İki Şehrin Hikayesi” romanı geldi ve o kitapta da aynı isimli bir bölüm olduğunu düşündüm. Hatta ilk bölümlerden biriydi gibi nerdeyse emin bir şekilde kitaba bakmaya gittim. Kitaba bakınca böyle bir bölümün olmadığını gördüm ama yine de bu “fırtına” bana bir yerlerden tanıdık geliyordu. (Bu şekilde düşünmemde kitabın Dover yolunda bir posta arabasında fırtınalı bir yolculukla başlıyor olması etkili olmuş olabilir. Çünkü bu kitapta da fırtına bölümü bir yolculukla başlıyor.) Sonra elimdeki tüm Charles Dickens romanlarının bölüm isimlerine baktım ama hiçbir yerde yoktu. Birden aklıma Shakespeare geldi ve aradığımı hemen buldum. Aklımdaki “fırtına” bir Shakespeare tiyatrosuydu. Sonra kitabın girişinde -kitabı okurken altını çizdiğim- Jan Kott’un kitap hakkında bir ifadesini dikkatimi çekti. “Fırtına o zaman yitirilmiş hayallerin, acı çeken bir aklın ve inatçı olmasına karşın, kırılgan bir umudun oyunudur.” Aradığımı bulmuştum… “Tıpkı bu hayallerin temelsiz dokusu gibi, Bir gün gelecek, bulutlarla kucaklaşan kuleler, Şatafatlı saraylar, o heybetli tapınaklar Ve hatta yerkürenin tamamı da Üstündekilerle yok olup gidecek, Demin uçup giden hayali gösteri gibi, Geriye zerresi bile kalmayacak. Biz, düşlerin mayasından yaratılmışız Ve uykuyla çevrelenmiştir kısacık hayatımız.” Yine aynı kitaptan alıntıladığım bu parçaya Charles Dickens nazire yazmış gibi, tabi kendi anlatım biçimiyle. Bu iki ayrı parça bir araya getirilince ne kadar da anlamlı hale geliyor… (Tabi diğer parça bir bölümün tamamı olduğundan burada paylaşamıyorum ama David Copperfiel'ı okuyanlar için anlamlı geleceğini düşünüyorum.) Etkileyiciliğinin kaynağı olduğu düşündüğüm bir diğer durum ise yazarın kitapta kendi deneyimlerini anlatması. Bu normal bir durum olarak görülebilir. Yazar zaten kitap boyunca kendi hayatından parçaları kurmacayla karıştırarak okuyucuya sunuyor. Ama burada diğerlerinden ayrılan nokta deneyimin yoğunluğundan kaynaklanıyor. Başımızdan önemli bir olay geçtiğinde ve bunu başkalarına anlatırken o dehşetli anları tekrar tekrar yaşarız. Yazarın yaşadığı dehşetli bir an ya da bunların üst üste gelmesiyle oluşan dehşetli anlar silsilesi yazıya da sirayet etmiş tabi buradan da ister istemez bize bulaşıyor. Bu yüzden anlatılanları yaşıyormuşuz gibi okuyoruz, daha doğru bir ifadeyle bunları daha önceden yaşamışız ve aradan uzun bir zaman geçmiş ve birisi bunları bize hatırlatıyor hissine kapılıyoruz.
David Copperfield
David Copperfield
Charles Dickens
Charles Dickens
·
52 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.