Thomas Mann adını duyunca aklınıza gelen ilk kitap büyük olasılıkla Venedik'te Ölüm olacaktır.
Ben de bunu bilerek, önce Dolandırıcı Felix Krull'un Itirafları'nı okuyup yazarı biraz tanıyarak ve sonra araştırarak Venedik'te Ölüm'e geçtim. Çünkü bir anda bu eseri okursam bir şeylerin eksik kalacağını düşündüm.
Kısa bir internet araştırmasıyla, Venedik'te Ölüm'ün başlarda Goethe öyküsü olarak tasarlandığını, fakat sonra Goethe model kabul edilerek Gustav von Aschenbach karakterinin yaratıldığını okudum.
Kahramanın çocukluk yıllarında yaşadıklarına değinen yazar, büyüme çağlarını ve sanatçı olmaya karar verişini de anlatıyor eserde.
Konu ise şöyle; Verimsiz bir döneme giren Aschenbach, Venedik'te dinlenmeyi amaçlar. Ancak bu gezide karşısına 'Yunan tanrılarına' benzettiği Polonyalı on üç - on dört yaşlarında genç Tadzio çıkar. Öyküde uzun betimlemelerle Tadzio'nun güzelliğinden bahseder yazar. Onu izlemeye ve günlerini bu şekilde geçirmeye başlar. Aschenbach Tadzio'ya kendini kaptırır, onun güzelliğini överken kendi yaşlılığından da nefret etmeye başlar..
Okurken birçok betimlemenin kullanıldığını göreceğiniz eserde, bu sayede karakterler hakkında fikir sahibi olacaksınız. En sevdiğim şeylerden biridir karakterleri gözümde canlandırabilmek, bu nedenle okurken hayli zevk aldım bu kısımlarda.
Bir de değinmek istediğim şey, internette eserin 'çerezlik' olduğuna dair okuduğum yorumlar.. Üzülerek burada da bazı kitaplar hakkında bu manasız benzetmenin yapıldığına şahit oldum.. Eserleri sadece kısa olduğu için, 'çerezlik' olarak tanımlayan sığ düşünceli kişilerin, bu yorumları listelerin üst sıralarında gezen ve okuyana hiçbir şey kazandırmayan kitaplara yapmalarını tavsiye ediyorum. Zira Venedik'te Ölüm, derin duygular barındıran hayranlıkların zamanla hastalıklı ve ölümcül bir hal almasını okuyucuya unutamayacağı bir şekilde aktaran çok önemli bir eser..