Antonio Gramsci İtalya’nın Sardunya Adası’nda fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Üniversiteyi burslu olarak okudu. Tarih, felsefe ve filoloji okumuştur. Zaten eserlerinde de derin tarih ve felsefe bilgisine , dil terminolojisi kullanımına şahit oluyorsunuz. Onu sosyalistliğe iten Sardunya’da tanık olduğu yoksulluk ve Torino işçi sınıfı ile ilişkisi oldu. Bizzat işçilerin grevlerini yönetti. 1921 yılında İtalya’da faşist yönetim iktidarı devraldı.
Antonio Gramsci Mussolini’nin yolsuzluklarını, Amerika’dan sağladığı parayı sosyalist parti üyesi olarak Meclis kürsüsünde ifşa etti. Bu olay Gramsci’nin sürgün hayatının nedenidir. Üyesi olduğu parti kapatıldı. Gramsci de Ustica Adası’na sürüldü. Mahkeme onu “ devletin güvenliğine karşı komplo kurmak, sınıf kavgasını körüklemek” suçuyla Milano hapishanesine gönderdi. ( Diktatörlüklerin “devlete karşı” diye başlayan mahkemelerin suç isnadları hep aynıdır) Gramsci 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Turi de Bari zindanına atıldı. Bu faşist yönetimin en kötü zindanıydı. Burada türlü psikolojik ve fiziksel işkencelere maruz kaldı. Zaten Mussolini “ bu beynin işlemesini durdurmalıyız” demiyor muydu? Ama Gramsci direndi. Kendini gece gündüz okumaya ve yazmaya verdi. İşte
Hapishane Defterleri bu şartlarda yazıldı. Bugün İtalya’nın klasikleri arasındadır. Hapiste ailesine yazdığı mektuplar “ Hapishane mektupları” adıyla anıldı. Türkiye’de bu mektupların en bilineni
Çocuklarıma Mektuplar kitabıdır. Bu kitabı İtalya’nın en büyük edebiyat ödülünü aldı. (Viareggio Ödülü)
Hapiste sağlık durumu gittikçe kötüleşti. Kan tükürmeye başladı. Mussolini kendisinden “ af” dilemesi için haber gönderdi.
Antonio Gramsci büyük bir yüreklilikle bu teklifi reddetti. Hastalığının son devresine kadar hapiste tutuldu. Çok geç hastaneye gönderildi. ( Bu uygulama bana çok tanıdık geldi. Şu anda hasta siyasi tutukluları ve hapiste kanserden ölenleri düşünürsek) 27 Nisan 1937’de Gramsci öldü. Baldızı onun ölü odasından hapishanenin antetli kağıtlarına yazılı 32 adet defteri kurtardı. İyi ki de kurtarmış ki bu eser ortaya çıktı.
İlk bölümde yazar felsefeyi ve tarihsel materyalizmi inceler. Marksizme “ praxis felsefe” adını verir. Kitabın çoğunluğunda praxis felsefeyi anlatır. “ Üstün” felsefe ile kamusal düşünüş arasındaki ilişkiyi anlattığı bölüm ise ( syf. 29-48) mükemmel örneklerle doludur.
İkinci bölüm “ felsefe ve tarih sorunları” dır. Felsefe ve filozofun tanımı, “insan nedir” bölümü, felsefe ve demokrasi ilişkisi, nicelik ve nitelik, teori ve pratik, “ katarsis” terimi,
Immanuel Kant ın “ Numen” I, pragmatizm ve politika , ahlak bilimi, ideoloji kavramı bu bölümün başlıklarıdır.
Kitabın en sevdiğim bölümü; “ siyaset bilimi ve çağdaş prens” başlığı altında yaptığı
Antonio Gramsci olmadan bir siyaset biliminden söz edemeyiz. O zamanını aşmış bir teorisyen ve filozoftur. Onun değerini bugün dünya Entelijansiya ve akademi dünyası biliyor. Mussolini ise tüm dünyada adı lanetle anılıyor. Diktatörlerin sonu hep böyledir. İsimleri bile anılmak istenmez. Fakat onlara baş kaldıran, onurluca direnen
Antonio Gramsci gibi entelektüeller ve eserleri asırlar boyunca güzel anılırlar.