Gönderi

264 syf.
·
Puan vermedi
Teklifsiz Randevu
Niyet etmiştik ki vakt-i zamanında bu kitabı okumaya başlamadan hemen önce, Graudy bize dünya çapında bir cami gezisi sunacaktı ve biz de ona şehrimiz camilerini gezerken eşlik edecektik. Geziden kastımız, namaz vakti geldiğinde şayet dışarıda isek namazı her defasında farklı bir camide kılmaya dikkat etmek idi ki zaten bu keyif aldığımız bir dikkat de idi. Bazen de sırf kitabı amacına uygun hale getirmek adına günü buna göre planlayacaktık. Bu planlamayı uygulamaya koyduk ve de mümkün mertebe gerçekleştirdik arkadaşımla, elimizde de kitabımız vardı tabii. Gezinti içinde aynı zamanda kitabı da okuyup üzerine konuşmak sureti ile inceleyecektik. İncelememde -inceleme deyince de ürperiyorum açıkçası ama- işte bu eşlik edişin ekseninde kitaptan ve de yazardan bir miktar bahsedeceğim sizlere. Graudy eserleri ile tanışma kitabım Camiler. Öncesinde
Yobazlıklar
Yobazlıklar
vardı rafımda fakat onu okuyamadan başka bir rafa postalamak durumunda kaldım. Sonrasında yukarıda bahsettiğim planlamadan ötürü bu kitap ile attım o ilk adımı. Yazarımız giriş kısmında okuduğum ve de biraz araştırdığım kadarı ile oldukça geniş çerçevede ve açılarda yetişmiş bir şahıs. Öncesinde İslamiyet bağı olmayan, bir anektod sonrası İslamiyet'i merak ederek araştıran ve de akabinde kendisine bu inanışta yer bulan bir kalem erbabı. Erbap demek istiyorum, cümleleri bu kelimeyi kullanmaya teşvik etti beni zira. Fransız Komünist Partisi üyesi olan yazarımız aynı zamanda 'Beni komünist yapan ne ise Müslüman yapan da odur.' demiş Müslüman olduğunu açıkladığı bir konferansında. Bunu okuyunca, benzeri bir İsmet ÖZEL cümlesi bulanık bir şekilde canlandı hafızamda. ÖZEL'in kendisi ile olan ilişkisini incelememekle beraber, merak da ettim. Bu bahsi irdelemeyi de ileriye erteledim velhasıl. Gelelim hızlıca anektoda: Fransız asıllı Graudy, dönemin birtakım olayları neticesinde cezalandırılıyor ve kurşuna dizilmek sureti ile ölüme mahkum ediliyor. Bu sırada Cezayirli Müslüman bir asker ile arasında cereyan eden anlar, ileride İslamiyet'e olan merakını ortaya çıkaran ve kamçılayan hatıralar oluyor. Ölüm cezası uygulanmayınca tekrar hayata devam ederken İslamiyet'i araştırmaya başlıyor ve bu hikaye neticesinde Müslüman olarak yeni bir zamana giriş yapıyor. Okuduklarım bu yönde. Bu tantanalı günlerde kaleme aldığı yazılarının da dikkate değer olduğunu söylemeden geçmeyeyim. Özetle tanıdıkça okunma isteğini tattıran bir isim oldu kendisi bende. Başlangıç kitabım her ne kadar kendisini tanımaktan ziyade cami yolculuğumuza eşlik etmesi olsa da ilerleyen günlerde diğer kitaplarının da rafımıza teşrifi ile özel olarak ilgileneceğim. Gelgelelim Camiler'e. ''Namaz bir eylemdir cami ise bir varlık. Eğer eylem, varlığı dölleyip canlandırmıyor,ona yeni bir hayat kazandırmıyor ise o varlık ölü bir varlıktır. Çünkü hiçbir varlık eylemi doğuramaz. Nitekim canlı bir ruhla,derin ve samimi bir imanla kılınan ve yaşatılan namaz, camiyi hem de yepyeni bir camiyi doğurur.'' ''Cami cansız bir varlık değildir. Çünkü onların her bir parçası ruhla doludur ve bizim hayatımız da ancak bu destanın bir uzantısı olmakla anlam kazanır. '' diyor Graudy sayfalarda. Bu cümleleri düşünedurup bir camiye girdiğinizde hissiyatınızda cereyan edenleri ölçmenizi rica ediyorum öncelikle. Yazarımız bu ölçümden oldukça dolu çıkmış olacak ki her defasında, anlatımı, dimağına kalbinden bir aktarım yapıyormuşçasına yer ediyor okuyucuda. Kitabın içinde pek çok kıymetli yapıya yer vermiş. Bizzat yolculuğunu da yapmış olduğu bu yapıları pek çok yönden betimliyor. Kabe'den Kubbet'us Sahra'ya Elhamra'dan Tac Mahal'e İbn Tulun'dan Lahor'a, Ayasofya'ya Süleymaniye'ye ve daha pek çok yapıya değinen bir gezi ve tanıtım ve hatta şiir kitabı diyebiliriz buna. Fakat şöyle ki bu kitapla bu yapıları gezerken ya üst düzey bir bilişim hizmeti ile onları görmeniz ya da bizzat oralara gitmeniz gerekebilir. Aksi takdirde kitap pek keyif vermiyor, aksine keyfinizi kaçırıyor zira oralarda olup o şairane cümleleri ile kastettiği hisleri tatmayı düşlüyorsunuz. Düşlemekle kalıyorsunuz, bizim yaptığımız gibi. 3D görüntüler denedik ama inanın bir nebze hafifletmedi. Süleyman GÜNDÜZ beyefendi ''Kudüs'te görüşürüz.'' diyerek seminerinde bize veda ettiği günden beridir depreşen bir şey bu. Kitabında yer yer eleştirel cümleleri, İslamiyet'in bazı tutum ve kavramlarına yönelik yorumunu da okuyorsunuz. Ben bilgilendirmeler yanında, Graudy'nin şiirsel cümleleri için de tüm dezavantajlara rağmen bitirmek istedim kitabı. Şiirsel akış içinde mimari bilgileri de veriyor, tarihi bilgiler de, bu bilgileri yakalayabilmek için de yeterli terimler sözlüğüne sahip olmanız gerekiyor. Yani demek istediğim, İslam mimarisinde''arabesk'' nedir diye açıklama yapmıyor size mesela, ''Arabeskin son bezeme kıvrımı bütün yapıyı namaz kılanlarla birlikte ötelerin ötesine, Allah'ın sonsuzluğuna götürerek minaredeki taştan hüsn-ü hattın ilahi damgasına bürünür.'' diyor. Anlatabildiğimi umuyorum. Burada durup 'Arabesk nedir?'in aksine, o arabeskin bürünme faaliyetinin ne denli bu cümleye sığabilir bir faaliyet olduğunu düşünmeniz gerekiyor okuyunca. Velhasıl sözlük mühim. O sebepledir ki önce terimler sözlüğünüzü dolduracak yapı bilgisine sahip olabileceğiniz bir kitabı okumak koşulu ile bu kitabın size daha fazla keyif verebileceğini öne sürmek istiyorum. Bende bu kısım biraz eksik kaldığından o keyfin bir kısmı eksildi okurken, bunun yanında güzel de bir sözlüğüm oldu aslında, bununla övünebilir ve belki ileride yeniden okuyabilirim Camiler'i. Hatta belki de Elhamra'nın bal peteğini kıskandıran tavanına bakarken aynı anda kendimden geçebilirim Graudy'nin cümlelerinin hafızamda yeşermesiyle. Muazzam kelimesini düşünebilirim belki bir Mekke gecesinde... Yahut kaç inanca kucağını açmış Kudüs'ün kucağında dinlenirken, ışığın dansını seyredebilirim belki şevkle... Eleştirel olarak da birkaç noktaya değinebiliriz esasen fakat şu kısmı anacağım sadece: Osmanlı mimarisi camileri ''dünyadan tamamen tecrit edilmiş ve namaz kılınan alanı hapseden'' bir alan şeklinde özetleyişi burukluk bıraktı. Epey. Pek de uzun uzadıya anmadı bizim camileri. Bu yaklaşımın eksik ve yanlışlığı kendisine iletilmiş, üzerine tekrar düşüneceğini söylemiş fakat bu düzenlemeyi yapamamış. Düşünmüş mü bilemiyorum. Kitap bu şekilde kalmış anlayacağınız. Tac Mahal'i de yerden yere vurmadı fakat silkeledi diyelim. Bunlar kitapta göze çarpan ve eleştiriye açık bazı kısımlar. Detaya girip okuyucunun okumasına daha fazla çomak sokmadan sonlandırıyorum. Özetle sevgili okurlar, dualarda buluşalım ve de camilerde. Selametle.
İslam'ın Aynası Camiler
İslam'ın Aynası CamilerRoger Garaudy · Timaş Yayınları · 201936 okunma
·
201 görüntüleme
meltem okurunun profil resmi
“1940’da Kudüs’te dünyaya gelen Selmâ Hanım, İsrail’in kuruluşundan sonra ailesiyle birlikte Kahire’ye göç etmiş. … 1982’de, bir arkadaşı, “Fransız bir filozof” tarafından kaleme alınan “İslâm’ın Vaat Ettikleri” adlı kitabı eline tutuşturunca, Selmâ Farûkî için bambaşka bir serüven başlamıştır: Kitabı bitirdikten sonra, “Fransız filozof” Roger Graudy’yi Cenevre’ye konferansa davet etmiş. O sırada İslâm’ın kapısından girmek üzere olan Graudy, Selmâ Hanım’ın hikâyesinden ve aktivizminden çok etkilenmiş. Önce Müslüman olmuş, ardından da aynı yıl içinde evlenmişler. 1986’da Kurtuba’ya yerleşen çift, “Endülüs Evi” (La Casa Andalusi) isimli bir müze-ev kurmuş, Calahorra Köprüsü’nün ucuna da yüne şehrin İslâmi mazisini anlatan bir başka müze daha tesis etmiş. Selmâ Fârukî Hanım, eşi Roger Graudy’nin 2012’deki vefatından sonra Kurtuba’da İslâm nöbeti tutmayı sürdürüyor.”
Dalları Gökte Bir Ağaç
Dalları Gökte Bir Ağaç
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.