Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

118 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
Behçet Çelik 2010’da yayımladığı “Diken Ucu” adlı eseriyle bugün insanının yarım kalmışlığını, olmamışlığını, yalnızlığını, tutunamayışını, tekdüze hayatını ve tüm bunlardan dolayı yaşadığı iç sıkıntısını anlatıyor. Süslü cümleler kurmadan, edebiyat parçalamadan, okuru sarsmadan usul usul yapıyor bunu. Yazarın ikna etme ve farklı olma çabası yok. Önerisi, çözümü hatta pek fazla altı çizilesi cümlesi de yok. Fakat o dingin, yalın, gündelik ve bizden olan cümleler, okuru kitaba bağlıyor. 2011 Haldun Taner Öykü Ödülü’ne layık görülen eserde zaman, mekân, sözcükler, karakterin özellikleri hepsi ana izleğe hizmet ediyor. Hava koşulları ve doğa da kahramanın ruh hâline uygun özelliğe bürünüyor. İç huzurunu kaybeden geçmişte ve çevresinde olup bitenlerden en çok kendini sorumlu tutan kahramanlar, modern insanın yansıması niteliğinde. İçinde dönüp durduğu çemberden kurtulamayan kahramanlara geçmiş-geçmemiş-yarenlik ediyor. Hatıralar, var olduğumuz müddetçe bizimle. Peşimizi bırakmayan anılar kimi zaman tebessüm ettiriyor kimi zaman da diken ucu gibi batıyor. Behçet Çelik öykülerini okurken Orhan Kemal’in sözü aklıma geliyor: “Güçlü bir hafıza ağır bir cezadır ve işin kötüsü iyi anları nadiren, kötü anları sıklıkla hatırlatır.” On dört öyküden oluşan kitapta en sevdiğim öyküleri de saymak isterim: Dolabın Kapağı, Kasti faul, Çok tanıdık çok bildik ve kitaba ismini veren Diken ucu. “İnsan yirmi yıl bir başkasını diken ucu gibi taşır mı içinde? Görmese aramasa bile...”s.48
Diken Ucu
Diken UcuBehçet Çelik · İletişim Yayınevi · 2020118 okunma
·
52 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.