Bir kahve söyledim. Kahve gelinceye dek cebimden incecik kâğıda sarılı saatinizi çıkardım. Bakıyorum şimdi, insanların eşyada bir değer buldukları, eşyaya bir anlam tanıdıkları
ilkel çağların, çocuklukların, ilkgençliklerin coşkusunu yaşıyorum. Eşyayı canlı varlık diye alan, bir boncukta, bir tutam
saçta, bir kumaş parçasında bizim bugün anlayamayacağımız,
gülünç bulacağımız değerler tanıyan ilkel insanın dünyası ne
kadar zenginmiş bizim bugün yașadığımız şu dünyadan anlıyorum. Çocukluğumuzu unuttuğumuz, dünyaya çocuğun gözleriyle bakmayı küçümsediğimiz gün zenginliklerimizi de yitirmişiz. Eşyayı bir yana atarak düşünmenin, eşyayla bağlılıklar
kurmadan duymanın zorluğunu düşünün bir.