Peyami Safa'nın Fatih Harbiye ve Yalnızız kitaplarını okuduktan sonra derinden etkilendiğimi anlayınca ve zaman zaman Neriman, zaman zaman da Meral'in içsel buhranlarını kendi içimde keşfedince yazarın diğer kitaplarını da okumaya karar verdim. Tabi bunda Samim'in beni kendine bağlayan cazibesi ve Simeranyası da etkili olmuştur muhakkak.
Dokuzuncu hariciye koğuşu, yazarın da muzdarip olduğu kemik tüberkülozu hastalığının karakterin ruhundaki etkisini ve ilk gençlik yıllarında yaşadıklarını kaleme aldığı, otobiyografik ögeler ve derin psikolojik tahliller içeren, insan ruhuna nüfuz eden bir roman.
Yazarın toplumsal gerçekçi anlatımı, insan hissiyatını dışa vuran cümleleri ve Türkçemizi kullanışındaki muntazam edebi dili okuma hazzımı doruklara çıkardı.
Ayrıca kitap, bir hekim adayı olarak bir hastanın gözünden hastalığı görmek ve hastanın yaşadığı ruhsal sıkıntıları anlamak açısından beni daha da içine çekti. Her satırıyla okunmaya değer olduğunu düşündüğüm bir kitap oldu. Herkese muhakkak okumasını tavsiye ederim, umarım ömür müsaade eder de birkaç defa daha okuma saadetine nail olurum.
Küçük birkaç alıntı:
"Ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürüdüm."
"Hâlbuki mesele çok basit: İnsan hastalanır ve ölür."
"İçimde hep ne olduklarını bilmediğim gizli ve meçhul ümitlere sarılmıştım; onlar olmasa bir saniye nefes alamazdım; çünkü bütün hesaplar aleyhime çıkıyordu, bu meçhul ümitler beni aldatırsa mahvolacaktım."